12 Eylül 2009 Cumartesi

Yıldırım baskının hatırlattıkları (Radikal)

Outlet'te açılan 'Darbe' sergisi, 12 Eylül'ü hatırlatıyor. Darbenin ardından gelen yasaklar, baskı ve etkisi hâlâ süren militarizmin kodları üzerine dört sanatçının işleri bizi 'hesaplaşmaya' çağırıyor.

Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin 29. yıl dönümü. Bunca zaman sonra hâlâ 12 Eylül’le hesaplaşalım mı hesaplaşmayalım mı, yargılayalım mı yargılamayalım mı diye konuşmayı sürdürüyoruz. Şaşırtıcı değil, çünkü geride, ne kadar hesaplaşıldığı belli olmayan daha birkaç darbe var. Hatta sivili, postmoderni filan derken Türkiye’de gündelik siyasetin bir unsuru olmuş çeşit çeşit darbe var.
Bienal münasebetiyle her yerde birbirinden büyük, ilgi çekici, iddialı sergi açılırken ‘genç’ sanatçıların mekanı Outlet’de epey yalın, biraz tenha ama taşı gediğine koyan bir sergi açıldı: ‘Darbe’. Şimdi ondan söz etmenin vaktidir.

‘Evren’i ressam sanıyorlar’
“Otuz yıl sonra hâlâ 12 Eylül’ü tartışıyor olmamız, enteresan. Dünyada bütün cuntacılar yargılandığı halde Türkiye bunu yapamadığı için her 12 Eylül’de belirli siyasal düzlemdeki insanlar bunu gündeme getirir. Kitaplar çıkar, yazılar yazılır, toplantılar yapılır ama paşalar hala rahat, koruma altında yaşar; kanunlar değişmediği için. 12 Eylül yasaları değişene kadar bu mesele güncelliğini koruyacak gibi görünüyor.” Halil Altındere’ye ‘Bu sergi nereden çıktı?’ diye sorunca böyle başladı anlatmaya. Altındere’nin ‘Hürriyet’ adlı işi, bir anlamda 12 Eylül’ün simgelerinden birine dönüşen Hürriyet gazetesinin 12 Eylül tarihli ‘yıldırım baskısı’nın tıpatıp bir resmi. Partilerin, sendikaların, derneklerin, bankaların kapatıldığı, sokağa çıkmanın, spor faaliyetleri yapmanın ve yurtdışına gitmenin bir anda yasak edildiği, cuntanın bildirilerini numaralayıp okuduğu 1980 yılının Türkiyesi... Büyütülerek tuval üzerinde yeniden üretilen gazete sayfası, bize ‘ilk yasakları’ hatırlatıp siyasi tarihimizin ‘kötülük imgesi’yle yüz yüze bırakıyor. Halil Altındere’ye göre bu sayfanın bir başka anlamı daha var. “Yeni jenerasyonun bir kısmı Kenan Evren’i bir ressam olarak biliyor. Tonton, yaşlı bir ressam amca gibi...” İşte tonton amcanın ve arkadaşlarının marifetlerini bilene bilmeyen hatırlatacak bir iş bu.
Azra Tüzoğlu’nun hazırladığı sergide, hepsi de yurtdışında yaşayan, darbe olduğunda kimi dokuz kimi beş yaşında olan üç sanatçının daha işleri var. Köken Ergun’un Danimarka’da küçük bir kasabada birdenbire bir tankı sokakta yürüterek insanların tepkilerini kaydettiği videosu ‘Tanklove’ bunlardan biri. Türkiye’de böyle bir durumda insanların aklına ne gelir belli (gerçi hâlâ düzenli olarak yürüyorlar, bayramdan bayrama...). Gündelik hayatlarında ordunun esamisi okunmayan Danimarkalılar da bu ‘ölüm makinası’nı sokaklarında görmekten pek eğlenmiyor. Herkesin yüzünde şaşkınlık ve korku var. Benim gördüğüm, tankı gülerek cep telefonuna kaydeden tek grup, bir kebabçı dükkanın önünde duran siyah saçlı gençler olmuş! Gerçeğiyle sahtesini ayırt edebilme yeteneğinden olsa gerek...
Hollanda’da yaşayan Servet Koçyiğit ise üniformayla ifadesini bulan iktidar ilişkilerini anlatan fotoğraflar çekmiş. Farklı ülkelerin üniformalarını giyen erkekler bazen dayanışma halinde, bazen çatışma. “Benim işlerim Hollanda’da asker olgusuna çok uzaklar. Orada neredeyse yorumsuz karşılandı. Ama mesela İsrail’de tam tersi, militarim yaşamın bir parçası, hekes asker, her yer silah ve orada böyle bir iş çok daha fazla ilgi görüyor”diye anlatıyor yaptığı çalışmanın macerasını.

Darbe olursa ne yapmalı?
Bengü Karaduman da Halil Altındere gibi 12 Eylül ikonografisini ele almış. 1980 yılının öncesinin ve sonrasını anlatan televizyon görüntülerinden, dergi kapaklarından, fotoğaflardan çok güzel siyah biyaz resimler oluturmuş. Bunların bir kısmını da hareketlendirmiş ve uç uca ekleyip duvara yansıtmış. Tuna Huş, Ağca, Turgut Özal bazen sevimli bir ilüstrasyon gibi ya da karanlık bir siluet halinde duvarlarda asılı duruyor. Videoda tek bir söz ‘mesleğim devrimcilik’ deyip yerine oturan tutuklular, kapıları tekmeleyen askerler bir karanlık çizgi film gibi gözümüzün önünde akıyor. “Türkiye 12 Eylül’le hesaplaşmadı. Bizim iletişimimizde izleri hâlâ sürüyor, birbirimize nasıl davranıyoruz, kurumlar nasıl çalışıyor... Aslında darbe hâlâ sürüyor. Hissedip rahatsız olduğumuz şeyler ama belki farkında değiliz bunların hepsi darbenin etkisi..” diye anlatıyor Bengü Karaduman.
Sergiyle ilgili güzel bir kitapçık hazırlanmış. İçinde Burak Arıkan’ın “Askeri darbe olursa nasıl iletişim kurarız” başlıklı internetin ortadan kaldırılması halinde kurulacak ağ hakkında ilginç bir yazı da var. Sözü, erbabına bırakıp, kitaptaki Ahmet İnsel söyleşisinden bir alıntıyla bitirelim: “12 Eylül kurumları duruyorlar. Toplumsal davranışları engelleme, bastırma kapasitesi yüksek kurumlar. Bir şeyler yaptırma ve yapma ka-pasitelere belki çok fazla yok ama engelleme ka-pasiteleri yüksek. (...) Sorunları çözdürtmüyor, ama kendi istediğini de yaptırtamıyor. Bu nedenle büyük ölçüde yerimizde sayıyoruz.”

Hiç yorum yok: