30 Kasım 2009 Pazartesi

Ya Türk demokrasi tablosunun fiyatı?

Yarın açılacak ‘Orijinal Mesaj’ başlıklı sergi, Şener Özmen (solda) ve Cengiz Tekin’in son dönem birlikte ürettiği video filmlerden ve bu filmlerle paslaşan fotoğraflardan oluşuyor.

Diyarbakır’dan Şener Özmen’in 2000’li yılların başından itibaren düzenli olarak küreselleşme eleştirisi yaptığını söyleyebiliriz. Ekonomik olanı siyasal olandan, siyasal olanı kültürel olandan ayırmanın mümkün olmadığı yeni milenyumun ilk yıllarından itibaren Özmen’in bu ayırt edemeyişi dert ettiği aşikar. Bunu yaparken de son derece öznel, içinden geçtiği ve kokusunu aldığı tüm toplumsal değişimleri anlatan, kendi deneyimlerini taşıyan, kendine mahsus bir dil kurduğunu da belirtmeliyiz. Bu bir kişilik dile, bir süre önce Cengiz Tekin de katıldı. İkilinin yarın Outlet sanat mekanında Cengiz Tekin’le açtığı ‘Orijinal Mesaj’ adlı sergide, bu dilin bu kez bir kolektif olarak çoğul konuştuğunu duyacağız. Ve nesi olduğunu bildiğimiz elin, iki adet olunca sesi olup olmadığına karar vereceğiz...


Seninle ilk söyleyişi 2001 yılında yapmıştım. Seninle yapılan ilk söyleşiydi. Onun böcekleri var, savaşçı mı savaşçı başlığı altında... (Rahmetli Memet Baydur’u bulmuştuk karşımızda) Aradan geçen zamanda böcekler ne durumda, evcil hayvanlara dönüştüler mi?
Ya evet, tuhaf zamanlardı, gerçi şimdikinden daha tuhaf sayılmazdı ya! O sıralar yapıp ettiklerime yönelik bir ilk tepkiydi rahmetli Memet Baydur’un sözleri, yani ben daha ağzımı açar açmaz, birileri susmamı istemişti. Onun sözleriyle “Bilinci Diyarbakır karpuzu gibi ikiye ayrılmış” bir sanatçıydım falan. Aşırı plastik sanat eğitimi yıllarında bana Radikal gazetesi okumamam gerektiğini her fırsatta dile getiren neo-Kemalist ve pür akademik bir çevre vardı, onlar Cumhuriyet’te buluyorlardı yansımalarını, benim ise yansıyacak veyahut yansıtacak bir tarafım kalmamıştı. Zira epeydir Diyarbakır’da yaşıyor ve hiçbir şey üretmiyordum ve artık Cumhuriyet’in beni durduk yere tahtaya kaldırmasını da istemiyordum. Gregor Samsa’nın bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulması, benim Diyarbakır’da her sabah bunaltıcı düşlerden uyanmamla aynı şey değildi. Evcilleştirme adına değil miydi tüm o cürümler? Bunu en son Ceylan Önkol olayında yaşadık, biliyorsunuz, o da evcil hayvanlarını otlatmaya çıkarmış, bir daha da geri dönmemişti.

Plastik-anlatı diye bir oluşumla başladın... Bu sanat tarihine göndermeler taşıyan anlatının kahramanı Abdülbaki Readymade’di. Abdülbaki durmuyor olabilir ama en son tespiti ne olabilir bugüne içinde yaşadığımız günlere ilişkin? O zaman Halil Altındere, Vahit Tuna ve Elif Çelebi bir mağarada mahsur kalıyorlardı. Bugün hangi sanatçılar yer alırdı hikayenin içinde?
Bugüne, içinde yaşadığımız günlere ilişkin son tespiti ne olabilirdi Abdülbaki Readymade’in? Tespitten çok, ‘Ben dememiş miydim?’ diyecekti ve ardından sosyal demokrasinin Türkiye rezaleti üzerine esaslı bir de konuşma yapacaktı müzelerin birinde... Bugün hangi sanatçılar yer alırdı? Bir şeylerin izdüşümüydü sanki o sıra seçilen isimler. Pazar da yoktu, pazarlık da, ama artık hikâye de yok sanatta. En son 9B’de görmüştük.

Güncel sanat hareketinin Sothebys’le, çağdaş Türk sanatı müzayedesiyle ziyadesiyle sona erdiğini avant-garde’ın satılana kadar avant-garde olduğunu düşünüyorum. Çağdaş sanat hiç olmadığı kadar çağdaş, diyorum. Bu hareketin 90’lardan beri gelişimi, dönüşümü, eleştirdiği neyse -piyasa ve onun değerleri- ona dönüştüğünü, ki bu çok normal diye düşünüyor musun benim gibi?
İyi düşünüyorsun derim. “Bu müzayede çok önemli, milli maç gibi esecek” diyordu Burhan Doğançay gülerek. Oktay Duran’ın gözlerinden okunuyormuş Doğançay’ı ne kadar desteklediği falan... Herkes fiyatların daha da yükselmesini umut ediyormuş, yükseldikçe çağdaş Türk resmi hak ettiği öneme biraz daha yaklaşacakmış, belki yakalayacakmış sonradan. Peki ya Türk demokrasisi tablosu? Ona yatırım yapacak kimseyi bulamıyorlar mı? Benim derdim buydu ve bence güncel sanat, gitmesi gerektiği yere gitti. Bırakın bir sosyal yapıyı veyahut ceberut bir düşünce alışkanlığını, bir küratörü bile dönüştüremediğini gördü zaman içinde. Vahşi kapitalizm söyleminden sonra, güler yüzlü sanat piyasası demeye başlar başlamaz, tüm inandırıcılığını yitirdi. Bu yüzdendir ki bana fazlasıyla komik geliyor göndermeler, herkes aynı sorunun peşinde, “Beni keşfedecek bir galerist veyahut koleksiyoner çıkacak mı?”
İçinde yaşadığın bölgenin değil aslında hepimizin sanatla olan imtihanımızı belgeledin bazı işlerinle. Supermuslim ve özellikle ‘Road to Tate Modern’... Tate Modern’e giden yol bir anlamda AB’ye giden yol, çağdaş sanata giden yol, Avrupa’ya, medeniyete giden yolların her biri. Bugün bu işin İstanbul Modern’in koleksiyonunda şu anda Berlin’de Martin Gropius-Bau müzesinde sergileniyor... İşlere koleksiyonlarda yer almak, seyahat etmek ne getirir? Sana ne getirdi?
Bu normal durum yaşam koşullarımı da değiştirmiyor. Hayatımın bir yarısı kıta Avrupası’nda da geçmiyor. Yazları burada, kışları şurada olmuyor, olamıyorum. İster miydim peki? Bunların önemsenmediği bir söylem tutturmak gerekiyor belki de. Sanat belirli bir zümrenin elinde, bu her yerde böyle ama.

Diyarbakır’a iş getirenler peki? Bu İstanbul-Diyarbakır trafiği çağdaş sanat açısından hep ama hep sorunlu değil mi? Getirilen her şey eninde sonunda götürülüyor gibi geliyor bana. Bir toplumsal sorumluluk projesi olarak sanat sergisi yapılamaz...
Getirecekler, getirsinler! Savaş getirdiler de ne oldu? Ancak sorun şu ki, bir yerlerde Vasıf’ın (Kortun) da dediği üzere, sömürge valileri gibi hareket ettiler. Çağdaş budur, modern de şudur diye gözlerine sokmaya çalıştılar tüm o ilerlemeci sanat abidelerini. ‘Diyarbakır’da bir ilk!’, yok ‘Mardin’de ilk güncel sanat sergisi’, ‘Kızıltepe güncel sanatla buluştu!’ gibi, beni çileden çıkaran bakış açıları hâlâ yürürlükte. İyi sergiler olmadı değil, adam gibi konuşmalar yapan sanatçılar olmadı değil, ancak dediğim gibi, buralar bir plato artık, her anlamda bir plato. Kamerasını kapan geldi, geliyor. Yakın köylerdeki bir kısım yeni güncel sanatçı da kendimizi daha ne kadar acındırabilirizin peşine düştü.

Geçtiğimiz günlerde Garajistanbul’da Namus Oyunları etkinliği çerçevesinde bir seri canlı söyleşiler yaptım. Handan Çağlayan’la mesela. Kürt kadın hareketi üzerine çalışan Kürt ve feminist bir siyaset bilimci... Kadınların DTP’deki etkinliğini konuştuk. 40 kişilik kadın kotasını uygulamaya gerek kalmıyor partide. Kürt kadın siyasetçiler son derece etkin. Lakin Kürt kadın sanatçılar nerede? Erkek ve Kürt bir sanatçı olarak ne dersin?
Bu sorunun muhatabı ben miyim, daha doğrusu ben doğru kişi miyim bilmiyorum. Siyaset sahnesindeki varlıkları kuşku götürmez, oldukça etkinler. Ancak sorunun her defasında namus üzerinden yansıtılmasına da alışamadım, bir tuhaflık hissediyorum bu argümanlarda. Sanırım bu biraz da projeksiyonla alakalı. Maskülen bir sanat ürettiğimizi sanmıyorum. Tam aksine, oldukça feminen bir noktadayız. Sadece biraz daha güven gerekiyor, bunu aştıklarında, biz erkek sanatçılardan çok daha anlamlı işler üreteceklerini adım gibi biliyorum. Yani ortada olmamaları, hatta hiç varlık göstermemeleri, ekmeğimize yağ sürmüyor. İlla ki Tracey Emin olun demiyorum, Rojin olun da... Ama ne olur biraz güven!

Dille uğraşmayı seven, bunu mesele eden biri olarak ‘Kürt açılımı’nı analiz eder misin? Bu açılım sırasında nasıl konuşuyoruz? En azından konuşuyor muyuz?
Açık bir biçimde ifade etmek gerekirse, adı her ne olursa olsun, proje ABD’nin yeni Ortadoğu şekillendirmesiyle fazlasıyla alakalı. İslâm üzerinden ABD karşıtlığı Araplar içinde gelişiyor, ABD bunun önünü alamayacağını biliyor, ancak yaslanacağı iki ulus var, biri Kürtler, diğeri de Türkler. 10-15 yıl içinde sınırlar, şimdi olduğundan daha farklı bir yöne kayabilir. Bekleyip görmek gerek.

Cengiz Tekin’le birlikte yaptığınız üretimleri bir kolektif gibi mi algılamalıyız?
Aynen, kolektif bir düşünüş ve eylem biçimin sonuçları bunlar. Cengiz Tekin’le epeydir ortak işler üretiyoruz, fotoğraftan ziyade video işleri. ‘The Original Message’ serisi sitüasyonistlere bir vefa borcuydu. Bu daha çok yerleşmesini istediğimiz bir kolektif üretim pratiğiyle alakalıydı, yanı sıra kendi kişisel işlerimizi de üretmeye devam ettik. Cengiz Tekin son derece akışkan bir sanatçı, onunla çalışmanın bana kattığı bir şeyler olduğuna inandığım, bunu gördüğüm için birlikteyiz. Yani adamda maske yok, neyse o işte. Sanatı da öyle, hayatı da. Bir kere son derece iyi işler çıkarıyor, ikincisi, kolektif pratiğe inanıyor.

29 Kasım 2009 Pazar

ORİJİNAL MESAJ SERGİSİ BEYOĞLU’NDA@BIRGUN

Şener Özmen ve Cengiz Tekin birlikte hazırladıkları Türkiye’deki ilk kapsamlı solo sergilerini gerçekleştiriyor.
Şener Özmen ve Cengiz Tekin’in 2006-2009 yılları arasında birlikte ürettikleri ve ilk kez Outlet//İhraç Fazlası Sanat’ta sergilenecek olan ‘Orijinal Mesaj’ serisi, günümüzün toplumsal-siyasal temelde ‘iz bırakan’ meselelerinin üzerine gidilerek oluşturuldu. Birbirine bağlı dört videodan oluşan bu seri, uzun zamandır süregelen Türkiye’deki politik sıkıntılara dair geniş bir perspektif sunarken, sanatçıya özgü bir inançsızlık ve angaje olmama halini de içermektedir. Otobiyografik olduğu kadar toplumsal olanı da kapsayan bu videolarda, ironik hatta çoğu zaman absürd olarak nitelendirilebilecek bazı durumların gündelik yaşamın bir parçası olduğu gösterildi. Bazı denemeler ve efektlerle geçmiş ve geleceğe göndermeleri olan video çalışmalar, ‘iyileşme dönemi’ yapıtları olarak da görülebilir. ‘Umut,’ ‘Manzara,’ ‘Bravo,’ ‘Bir gün bir T ve bir K’ isimli Orijnal Mesaj serisine ait video yapıtları, Outlet’in alt katında izleyiciyle buluşurken, Özmen ve Tekin’in yeni dönem fotoğraf işleri mekanın giriş katında sergilenecek. 1 Aralık’da açılacak olan sergi 9 Ocak’a kadar Salı’dan Cumartesi’ye 10.00-18.30 saatleri arasında Outlet//İhraç Fazlası Sanat’ta görülebilir. Outlet//İhraç Fazlası Sanat Boğazkesen Cad. Kadirler Yokuşu no:69 Tophane’de

Outlet'ten orijinal mesajlar@Radikal

Outlet İhraç Fazlası Sanat, Şener Özmen ve Cengiz Tekin’in birlikte hazırladıkları, bugüne kadar izleyici karşısına çıkmamış ‘Orijinal Mesaj’ isimli video ve fotoğraf çalışmalarına ev sahipliği yapıyor. Özmen ve Tekin’in 2006-2009 yılları arasında birlikte ürettikleri, Türkiye’nin toplumsal ve siyasal temelinde ‘iz bırakan’ meseleleri irdeleyen ‘Umut’, ‘Manzara’, ‘Bravo’, ‘Bir gün bir T ve bir K’ isimli birbirine bağlı dört yapıttan oluşan video serisi Outlet’in alt katında izleyiciyle buluşurken, Özmen ve Tekin’in yeni dönem fotoğraf işleri mekanın giriş katında takip edilebilecek. ‘Orjinal Mesaj’, 1 Aralık-9 Ocak tarihleri arasında açık kalacak. 0212-245 55 05


25 Kasım 2009 Çarşamba

ORIJINAL MESAJ//ŞENER ÖZMEN&CENGİZ TEKİN

Fikret Atay&Servet Koçyiğit@Strasbourg Art Fair(25-30 Kasım)


@Openmag


Necla Rüzgar @Berlin//Akademie der Kuenste/Pariser Platz






13 Kasım 2009 Cuma

Fikret Atay @ Cumhuriyet

‘Batman vs. Batman’ by Fikret Atay

ISTANBUL - Hürriyet Daily News
Thursday, November 12, 2009


Fikret Atay, a well-known Turkish artist living in Paris, brings together the recent works of ’Batman vs. Batman,’ which depicts the comical homonymy between the southeastern Turkish city of Batman and the superhero figure, and ’Gooaall!!’ in which he deals with asphalt roads, which are prime symbols of modernism
Outlet//Independent Art Space presents the first Istanbul solo show of internationally renowned Turkish artist Fikret Atay. The artist is premiering two video works for the Istanbul audience.

The exhibition brings together the recent works “Batman vs. Batman” and “Gooaall!!” which were both produced this year. Added to these is a selection of past highlights, including “Spring Fever” and “Holiwuut.”

Fikret Atay has had solo exhibitions at prestigious venues such as Bonner Kunstverein in Germany, Site Gallery in the United Kingdom, Hammer Museum in the United States, Maison de l’Architecture in France, Index in Sweden and Büro Friedrich in Germany.

Atay, who is showing his video work “Theorists” at the ongoing 10th Lyon Biennial, will also participate at the Alexandria Biennial this December, where “Gooaall!!” will be introduced to a large international audience.

In his videos, Atay makes reference to “country issues” through cultural, social and geographical connections. His work is involved with traditional lifestyles, which are marked by Western influences. As a Turkish artist who has gained worldwide acclaim at a young age, his success is rooted in his ability to discover the universal aspects of supposedly local concerns.

In his “Batman vs. Batman” video, Atay depicts the comical homonymy between the southeastern Turkish city of Batman and the superhero figure, documenting a lawsuit pursued by distraught local authorities. Whereas the case was largely ignored or derided internationally, Atay turns the officials’ quest into a superhero story of its own. The mayor of Batman morphs into a real-world surrogate of the “Dark Knight.” Atay's documentary-style inquiry is meshed with snippets of the Batman series, thus involving the audience in a spirited and playful displacement.

In the video “Gooaall!!” the artist deals with paved roads, which serve as a primary symbol of modernity. He depicts children experiencing modernity, consciously or not, as they play football barefoot on the asphalt road where past meets future and center meets periphery. The old man scores in the seemingly empty net – which is perhaps kept by the viewer. He scores against the center.

The exhibition “Batman vs. Batman” can be seen from Tuesday to Saturday through Nov. 26.

Outlet//Independent Art Space

Bogazkesen Cad.

Kadirler Yokuşu No: 69

Tophane, Istanbul

www.outlet-istanbul.org

Fikret Atay

Born in Batman in 1976, Atay has lived and worked in Paris and Batman since 2003. The artist, who focuses on symbols and codes, alongside the relationships of identity, geography and history, has focused recently on the representation of time and space within the framework of personal responsibility. His work is held in major public collections including the Castile Leon Museum of Contemporary Art, Montreal Museum of Fine Arts and the Museum of Luxembourg.

Artist Fikret Atay’s ‘Batman vs. Batman’ at Outlet art space


Internationally acclaimed Turkish artist Fikret Atay is showcasing his first solo show in Turkey this month at the Outlet//Independent Art Space in İstanbul, premiering two video works before an İstanbul audience.

The exhibition brings together two of the artist’s recent works, “Goaall!!” and “Batman vs. Batman,” both produced this year. Added to these is a selection of Atay’s earlier works, including “Spring Fever” and “Holiwuut.” Atay, who is currently presenting a video titled “Theorists” at the ongoing 10th Lyon Biennial, will also participate at the Alexandria Biennale this December, where “Gooaall!!” will be shown to an international audience for the first time.
In his videos, Atay makes reference to “country matters” through cultural, social and geographical connections. His work deals with traditional lifestyles that are marked by Western influences. “As a Turkish artist who has gained worldwide acclaim at an early age, Atay’s success is rooted in his ability to discover the universal aspects of supposedly local concerns and his ability to reflect on these,” the Outlet art space said in a written statement.

In “Batman vs. Batman,” Atay depicts the comical homonymy between the city of Batman and the superhero figure as a contention that is taken seriously by local authorities and which led to a lawsuit. Whereas internationally the case was neither taken seriously nor derided, Atay turns the event into a superhero story, similar in style to the Batman movies. The mayor of Batman mutates virtually into “The Dark Knight.” Atay’s documentary-style inquiry is meshed with snippets of the “Batman” series, thus involving the audience in a spirited and playful displacement. In “Gooaall!!” Atay delves into asphalt roads, which are billed as prime symbols of “modernism.” Atay depicts children experiencing modernism, consciously or not, as they play soccer barefoot on the asphalt road.

Born in the southeastern city of Batman in 1976, Atay has lived and worked in Paris and Batman since 2003. The artist focuses on symbols, the codes of symbols and the relationship between the concepts of identity and geography as well history in his work. Atay’s work is found in major public collections including the Musée d’art contemporain de Montreal and the Museé du Luxembourg.

“Batman vs. Batman” can be seen until Nov. 26 from 10 a.m. until 6:30 p.m. Tuesday to Saturday. Outlet//Independent Art Space is located on Boğazkesen Cad., Kadirler Yokuşu, No: 69 in the Tophane neighborhood.

13.11.2009
Arts & Culture
TODAY’S ZAMAN

BatmanversusBatman@Haberturk

batman vs batman @http://www.pukkaliving.com

batman vs batman @ skylife

3 Kasım 2009 Salı

OUTLET@HARPER'S BAZAAR

Sebnem Kırmacı

1-Outlet’i hiç bilmeyen birine anlatsanız nasıl anlatır- nasıl tanımlarsınız?

Outlet//İhraç Fazlası Sanat 2008 yılı Ekim’inde kurulmuş bir sanat mekanı. Sanat mekanı diyorum çünkü Outlet, hem galeri gibi çalışıyor hem de non-profit bir kısmı var. Temel meselesi; İstanbul’un sanat tartışmalarına yeni bir soluk getirmek, merkez-çevre ayrımı yapmadan sanatçılara ulaşmak ve daha önemlisi bugüne dek uluslararası bienallerde isimlerine rastladığımız Türkiyeli sanatçıların yerel sanat ortamında farklı bir dolaşıma girmelerini de sağlamak. 90’lardan bu yana, dolaşımı, yurtdışından yurtiçine doğru olan sanatsal akışın yönünü bozmak, dahası, merkez-merkezdışı tartışmalarını kulak ardı edip, risk almak üzerine çalışan bir sistem inşa etmek. En başta, sıradan bir galeri olmanın ötesine geçip, galeri nedir, nasıl çalışır, sanatçılarıyla nasıl ilişki kurar, nasıl sergiler yapar vs’yi yeniden tanımlama ihtiyacı duyduk. Yeni bir tarife ihtiyacımız vardı, çünkü varolan yapı potansiyel olasılıkları karşılamıyordu. Genç, sanata yeni başlamış ama cesur ve üretken insanların desteklenmeye ihtiyaçları vardı. Ama bunun da ötesinde, 90’lar ile 2000’leri birbirine bağlayacak güçlü ve inandırıcı bir çağrı kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Outlet, bu ihtiyacın duyulur olduğu bir zamanda temellerini atmaya başladı. Ve geçtiğimiz yılın Ekim ayında da ilk sergimizle birlikte açılışını yaptı.

Bir yanda, kısıtlı galeri sistemi içinde çalışan ve bu sistem dışında görünür olmayan bir azınlık, öte tarafta, galerilerden uzak duran ama dünyanın dört bir yanında sergilere davet alan sanatçılar var. Biz, hem üretimi Türkiye dışında da kabul gören, hem de ulusal düzlemde tanınması gereken, Türkiye sanat tarihini yazan sanatçılarla çalışmak, onlara Türkiye’de de hak ettikleri değeri vermek amacını güdüyoruz. Bu anlamda, herkes için geç kalmış bir çabayı da gün yüzüne çıkarttığımızı düşünüyorum.

2-Outlet’in kuruluş hikayesini anlatırmısınız? Nereden ve nasıl (hangi fikirlerle) yola çıktınız?

Outlet; biraz cesaret biraz da zorunlulukla atılmış bir adım. Ben 2004 yılından beri sanat yazarlığı yapıyordum ve art-ist güncel sanat dergisinin editoryal ekibinde yer almaktaydım. Radikal, Birgün, Sanat Dünyamız, Sabah gibi pek çok gazete ve dergide yazılarım yayınlanmaktaydı. Tüm bu yayınlar birer okul gibiydi ve çokça sanat insanıyla yüzyüze tanışmama vesile oldu. Ve zaman geçtikçe bir mekan gereksiniminden bahseder olduk. Doğrusu Outlet, bu ihtiyacın bir karşılığı gibidir. Bugün böyle bir mekanı var etmenin en temel gerekliliklerinden biri, müzayedeler ve yeni aile müzeleri arasında sıkışmaya başlayan sanat alanına bir nebze olsun nefes aldırabilmektir. Ne müzelerde yerini alacak kadar yaşlı ne de oturmuş galerilerin listesine girecek kadar genç olmayan çok sayıda insan için Outlet, üretimleri paylaşmaya imkan sağlayan bir mekan olarak çalışmaya başladı.

En başından beri Outlet, taze ve oldukça yenilikçi bir dil kurmaya çalıştı. Sanatçı seçimi de mekan seçimi de, isim seçimi de böyle bir yeniliğin ilk işaretlerindendir. Mekan seçimini ele alalım: Tophane semti, sanat haritasında bulmacanın eksik parçasıydı. Fındıklı-Beyoğlu hattı, yani İstanbul Modern’i İstiklal Caddesi’ne bağlayan cadde sanatsal açıdan geçtiğimiz yıla dek dikkat çekmemişti. Bir yanda Hafriyat ve Depo öte yanda İstanbul Modern, tepede ise İstiklal Caddesi’ni düşündüğünüz bir üçgenin tam ortasında Tophane yer alıyor. Bu açıdan buranın keşfi bir zorunluluktu. Ancak tabi ki, bu alana gelişimiz çok kolay olmadı. Outlet, önceden bir esnaf lokantasıydı ve içini tamamen yıkıp yeniden yapmamız gerekti. Aylar süren bir hazırlık sürecinden sonra ise karşımıza “mahalle” ve “mahalleli” olguları çıktı. Bugüne dek, pek çok sanat mekanının yerleştiği semtlerde hiç çıkmayan sorunlarla yüzleştik. Hoş, bu yüzleşmeler yeni keşifleri, arkadaşlıkları sağladı ama başta ne yaptığımızı anlamakta, kabullenmekte çokça zorluk çeken mahalleliyle ciddi bir kan uyuşmazlığımız oldu. Neyse ki şimdi durum çok daha parlak. Çevredeki elektrikçi, tesisatçı, emlakçı hepsi, sayıları giderek artan galerilerle çalışmaktan memnun. Sonuçta biz Tophane’ye akan sanat mekanlarının öncülerinden olduk. Ve sonuçta savaşa en önde girenler gibi, en çok mücadeleyi biz verdik.

3-Kurulduğu günden bugüne; zaman içinde Outlet nasıl yol aldı, nasıl gelişti, ne yöne doğru gitti? Şu anki duruşu nedir?

Outlet, çok heyecanla yola çıktı ve doğrusu heyecanımızı kaybetmemeyi önemsiyoruz. Geçtiğimiz bir yıl içinde, genç-yaşlı, ünlü-ünsüz, Türkiye’den ya da yurtdışından, merkezden ya da periferiden pek çok sanatçıyla çalıştık. Bu sanatçıların arasında Allora&Calzadilla, Adrian Paci gibi isimler de oldu, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşayan ve ilk sergilerini yaptığımız genç sanatçılar da... Sonuçta, 36 sanatçının katılımıyla hazırladığımız 5 grup sergisi, 4 proje alanı sergisi ile bir seneyi kapattık. Bir galeri için fazlasıyla yüklü bir programdı diyebilirim.

Sergiler programının dışında yayınlar yapmayı da çok önemsiyoruz. Geçtiğimiz sezon ‘Dersimiz Güncel Sanat’ isimli bir yayın çıkardık. Bu yayın, 2008 yılında Mimar Sinan Üniversitesinde verdiğim Sanat Sosyolojisi dersleri paralelinde düzenlediğim güncel sanat konuşmalarını içermektedir. 2008 yılına ait taze tartışmalardır hepsi. İsminden dolayı bu kitap, alana bir giriş niteliğinde görünmekte. Hem bu alanın uzmanları hem de konuya hiç aşina olmayan meraklılar yaz boyunca kitabı okudular. Eylül’de farklı disiplinlerden gelen insanlardan gelen yorumlar çokça kişinin bu kitabı yazın okuduğunu gösteriyor. Kitabın farklı alanlardan kişilere ulaşması tam da hedeflediğimiz, arzu ettiğimiz bir şey.

Eylül sergimizle birlikte iki yeni kitap çıkardık. Biri sergimizin bir parçası olarak tasarladığımız ve Ahmet İnsel’den Burak Arıkan’a farklı alanlardan 4 yazarın metinlerini ve sergi katılımcısı sanatçıların yapıtlarını içeren ‘Darbe’ kitabı, diğeri ise geçtiğimiz yıl yaptığımız tüm etkinlikleri kapsayan ‘Outlet Almanak’ı. Bu Almanak’ları her yıl çıkarmayı hedefliyoruz. Zira sanat alanı da toplumumuz gibi belleksiz. Yayınlar, belleği taze tuttuğu gibi, dönüp kendinize bir bakmaya ve geleceğe doğru adımlar atmaya da faydalı oluyor diye düşünüyorum.

Tüm yaz boyunca Almanak’ı hazırlamakla meşgul olduk ve dolayısıyla tekrar tekrar neler yaptığımıza baktık. Ve bu yıl için de kararlar aldık. Bu yılki en muhim kararımız, kişisel ve/ya 2 kişilik sergiler yapmak. Geçtiğimiz yıl genel bir çerçeve sunduk sanatsal yaklaşımımıza ilişkin, bu yıl ise sanatçılara, yapıtlarına, her bir sanatçının yaklaşımına daha derinleşerek bakmayı mümkün kılmak istiyoruz. Sanatçıların farklı dönemlerden yaptıkları işleri de, sadece Outlet için hazırladıkları projeleri de bu yılki programa dahil ettik. Sonuçta duruşumuz, sanata bakışımızda bir farklılık yok. Sadece; sergilere odaklanan bir yaklaşımdan sanatçılara ve çalışmalarına odaklanan bir yaklaşıma daha ağırlık vereceğiz.

4-En başından itibaren yer verdiğiniz etkinliklerden yola çıkarak örnekler vererek Oulet’in haritasını-konumunu anlatsanız? Dönüm noktalarını?

Outlet’le ilgili en hoş yorumu sanat yazarı Mahmut Koyuncu yapmıştı aslında. Koyuncu, ilk sergimizden sonuncuya dek, sergi isimlerini yanyana getirmiş ve ortaya çıkan cümleyi yorumlamıştı. “NORMAL OLMAYI REDDEDİYORUM derhal ACİL ÇIKIŞ arıyorum, YARATICI bir YIKIM’la KİŞİLİK KRİZİ’ne tutuldum ama TELAŞA MAHAL YOK … vamos bien*…” Bu isimsel manifestoyu, 68’den anarşizan esintiler taşıyan ve üzerine kişiselliği dayatan bir rahatsızlık, harekete geçme çağrısı olarak yorumlamıştı, çok da haksız sayılmaz.

Biz, klasik bir galeri değiliz ama bir sanatçı insiyatifi de değiliz. Ama bugüne kadar rahatsızlığını duyduğu şeyleri/sıkıntıları dile getirmekten korkmayan bir galeriyiz. Dünyanın önde gelen sanat aktörlerinden Hans Ulrich Obrist, René Block, Hou Hanru, WHW, Katrin Rhomberg yanısıra Tate Modern, Center Pompidou vb merkezlerin yöneticileri, küratörleri ve tabi onlarca koleksiyonerler Outlet’i ziyaret etti. Türkiye’den ve Avrupa’dan pek çok sanat okulu öğrencisi Outlet’in yıl boyu yaptığı sergileri ziyaret etti. Bilgi, İstanbul, Kadir Has, Kültür, Marmara, Mimar Sinan, Yeditepe Üniversitesi sanat ve tasarım öğrencileri Outlet’le ilgili projeler hazırlayıp yıl boyunca sunumlar yaptılar.
Outlet sergilerinde yer alan sanatçılar; Nilbar Güreş, Nevin Aladağ ve Erkan Özgen 11.Uluslararası İstanbul Bienali’ne davet aldılar. Çok yakın zamanda, Berlin’de yer alan ve Rene Block’un yönettiği Tanas’ta, Outlet’in sanatçılarının pek çoğunun yer alacağı bir sergi olacak. Sanatçılarımızın yapıtlarından oluşan bir seçki, Center Pompidou’da sergilenecek. Önümüzdeki ay sanatçılarımız Fikret Atay ve Servet Koçyiğit Strasbourg Art Fair’de yer alacaklar. Ayrıca sanatçımız Fikret Atay bu yılki Liyon ve Alexandria Bienallerine davet aldı. Dolayısıyla pek çok farklı alanda kendimizi sınamayı önemsiyoruz.

5- Outlet 11. Bienale eş zamanlı olarak nasıl bir katkıda bulunmayı hedefledi?

Outlet’in bienal sergisi aslında hiç istemeden bienali tamamlayan bir sergi oldu. Hiç istemeden diyorum çünkü bizim bienale katkıda bulunmak ya da bienalin bu yılki kavramlarından yola çıkarak bir sergi hazırlamak gibi hedeflerimiz yoktu. Geçtiğimiz yıl açılış sergimizin nasıl olacağı belliydi. Dolayısıyla kurgulanmış bir paralellikten değil ancak tesadüften bahsedebiliyorum. Bienal bir biçimde, Türkiye’nin yakın coğrafyasına, Kafkaslara, Balkanlara ve Ortadoğu’ya ve tüm bu coğrafyalardaki tarihsel, politik, sosyolojik ve tabi ki sanatsal dönüşümlere odaklanıyor. Outlet’teki bienal sergisi ise, Türkiye’yi merkeze alarak darbe meselesini, sanatçıların gözünden-yorumundan ve bugünden değerlendiriyordu. Bienal’de Türkiye’ye ilişkin sorunlara fazla yer verilmemiş olması bir biçimde bizim sergimizi tamamlayıcı kıldı. 1980 darbesi ve sonrasında yaşananları uluslararası izleyiciye ve dolayısıyla geniş kapsamlı bir tartışmaya açmış olduk. Asıl amacımız, bugün rahatsızlığını duyduğumuz pek çok sorunun geçmişin çözülmemiş düğümlerinden kaynaklandığını genç izleyiciye fark ettirmekti.

6- İstanbul’un çağdaş sanat kurum, insiyatif yada benzeri oluşumlardan hangilerini beğeniyor, destekliyorsunuz? Hangilerinin şehrin kültürel hayatında önemli bir yeri olduğunu düşünüyorsunuz?

İstanbul çok hızlı değişen bir yer. Her gün yeni şeyler oluyor. Mekanlar açılıyor, kapanıyor, geçici sergiler, kişiler görünür olup kayboluyor. Aralarında oldukça iyi amaçlarla hareket eden de var, sadece günü kurtarmaya çalışan da. 2010 Avrupa Kültür Başkenti meselesini düşünün mesela. İstanbul için gayet kalıcı, önemli bir alt yapı çalışması yapılabilecekken, Ramazan festivali, Avrupa meydanlarında halay showları gibi olabilecek en gereksiz etkinliklere paralar dökülerek, kamunun hakkı olan para harcandı. Dolayısıyla şehrin kültür hayatının çehresini değiştirebilecek önemli bir değişimden mahrum kalındı. Ya da yılan hikayesine dönen AKM’yi düşün. Tüm bu tuhaflıkları desteklemek mümkün değil tabi. İstanbul’da hareketlenmekte olan bir sanat ortamı var. Ve bu ortamın en önemli mimarlarının başında Platform geliyor. Daha kimse bu meselelerle ilgilenmez, yatırım yapmazken Platform hem residency, hem sanatçı konuşmaları hem kütüphanesiyle bir boşluğu doldurdu. Yeni inisiyatiflerden BAS, PİST bana çok sağlam adımlarla hareket ediyor görünüyor. Yüksek kalitede işler çıkarıyorlar. Hafriyat zaman zaman son derece etkide bulunabilen işler çıkarıyor. Biz bu saydığım mekanlardan hiçbiri gibi çalışmıyoruz ama hepsinin yaptıklarını ilgiyle takip ediyoruz.

TOPHANE ART MAP. 2