23 Nisan 2010 Cuma

Açıldığı günden beri merak ettiğim birşey var: nasıl oluyor da bir sanat mekanının 1/3’ü merdivenden, kalanı cam ve çelik konstruksiyondan oluşabiliyor. Bina böyle olunca ne iş sergilenebiliyor kolay kolay ne de konser yapılabiliyor. Mimarlar bazen kim için, ne için çalıştıklarını unutup, egolarının peşinden gidiyorlar da kimse bir dur demiyor mu? Binanın işlevi hiç mi önemli değil? Sadece “güzel” bina yapmak mı önemli? Mimarlıkta güzellikten geçilmedi mi? Kaldı ki güzel demeye bin şahitin yetmeyeceği bir mekandan, mekandan değil koridorlardan bahsediliyorsa, güzelin ne ile ilişkisi var? Evet doğru. Ordan bahsediyorum. Asıl amacını kestiremediğimiz, iyi niyetli kötü sonuçlu mekandan. Sokakla iletişim kurmanın yolunu, fasadı yok edip, cam döşemek, sonra yalancı kartonpiyerlerle tarih yaratmakta gören bir algı nasıl olur da Beyoğlu’nun orta yerine yerleşir? Onca emek-para nasıl olur da böyle bir mekan yaratır. Önümüzde tehlikeli bir süreç var besbelli. Sanat keşfedildi, geçmiş olsun. Bir dönüşümün içindeyiz, koleksiyonlar oluşuyor. Bu koleksiyonları gösterecek yeni müzeler, yeni sanat mekanları da açılacak pek tabi. Peki bu mekanların niteliği konusunda kimse mi söz söylemeyecek, kimse mi uyarmayacak? Fısıltı gazetelerinde yayınlananlar, ne zaman kamuya açık bir tartışma için uygun zemin yaratacak? Biri kendini ateşe atıp denendiğinde mi güç kazanacak karşı görüşler? Mimarlar sanatçılarla, küratörlerle, bu işin içinde olup bizzat deneyimleyenlerle konuşmadan iş yapmayı ne zamana kadar sürdürecek? Bu işin en temel problemi olan, sanat mekanı yönetimi/yöneticisi, kurumsal politikaları ne zaman oluşacak? Herşey ne zamana kadar böyle el yordamıyla, toplama sanatçılar, toplama sergilerle devam edecek? Yok mu ortaya bir statement koyacak, dünya algımızı değiştirecek birileri? Ya gördüğümüz şeyleri yeni bir perspektiften sunacak, bilmedikleştirecek biri?

Herkes kendi dünyasında-tek başına olduğunu sanmasa da ortak akılla işleyebilecek, üstelik onlarca kez başkalarınca denenmiş tecrübelerden faydalanmayı gönül indirmek sanmasak çok daha sağlam adımlarla ilerlemiş olmaz mıyız? Bu mekanlar yalnızca onu çizenin, boyasını, harcını yapanın değil, aynı zamanda orda gezenin, işini yerleştirenin, düşünce üretenin, bu unutulmasın. Ancak bina inşası aynı zamanda bir algının da inşası, yansıması. İçindeki sanat yapıtına yaşayacak alan bırakmayan sanat mekanlarının sayısı artmasın da, sanatçı da sanat dünyası da üç maymunu oynamaktan kurtulsun.

Hiç yorum yok: