13 Temmuz 2010 Salı

Minaresiz İstanbul'u tanıyabilir misiniz?@Radikal

Cityscapes İstanbul' başlıklı sergisiyle Outlet Galeri'ye konuk olan Pakistanlı sanatçı Hamra Abbas, bir kenti o kent yapan özelliklerin yok olmasının bellekte nasıl gedikler açabileceği fikriyle İstanbul siluetleri çekip çekip içlerinden minareleri silmiş

ELİF TÜRKÖLMEZ (Arşivi)




Hamra Abbas, 10. İstanbul Bienali’ne rengârenk Kama Sutra heykelleriyle katılmıştı.

İSTANBUL - Paul Auster’in nefis öyküsü ‘Auggy Wren’in Noel Hikâyesi’nde Auggi her sabah, tezgahtarlık yaptığı tütün dükkânının bulunduğu köşeden aynı açıyla caddeyi fotoğraflar. Ama ortaya birbirinin aynı kareler değil, müthiş bir çeşitlilik içeren bir tür bellek, bir Brooklyn güncesi çıkar. Fotoğraflardan birine yakın zamanda kaybettiği bir arkadaşının mutlulukla gülümseyen yüzü takılmıştır, diğerinde civarda olmuş bir trafik kazası, yağmurdan kaçışan insanlar, köpekler, çöp kamyonları, sarhoşlar ya da gazete okuyan beyefendiler vardır. Ama karşı köşedeki taş bina yine aynı taş binadır. Bir taş binanın üzerinden yağmurlar geçtikten sonra nasılsa işte öyle.
Pakistanlı sanatçı Hamra Abbas’ın ‘Cityscapes İstanbul’ adlı sergisi aklıma Auggy’nin fotoğraflarını getirdi. İstanbul’da bir meydanın, Bağdat’ta bir sokağın, Varşova’da bir oturma odasının değişmeyişi ne güzel! Ya da Abbas’ın gözünden bakarsak, ‘İstanbul’un yıllardır yerinde duran minareleri ne güzel!’
1976 Kuveyt doğumlu Abbas’a böyle bir proje hazırlama ilhamını İsviçre’deki minare yasağı vermiş. Bir kenti o kent yapan özelliklerin yok olmasının hem kişisel hem kolektif bellekte nasıl gedikler açabileceği fikriyle İstanbul siluetleri çekip çekip içlerinden minareleri silmiş. Minaresiz bir İstanbul’un eski İstanbul olmadığını en çok yakın çevresinde yaptığı denemelerle anlamış. Fotoğrafları gösterdiği arkadaşlarından çoğu, hangi şehir olduğunu bilememiş, Abbas’ın ‘İstanbul’ cevabına ‘Hadi canım’ diyenlerin sayısı bir hayli fazla olmuş.
10. İstanbul Bienali’ndeki renkli Kama Sutra heykelleriyle dikkat çeken Hamra Abbas, İstanbul’u çok seviyor. Kendi ülkesinde İslam geleneğinin mimariyle kurduğu ilişkinin zayıflığını İstanbul’a her gelişinde bir kez daha anlıyor. İstanbul’un geleneğe sahip çıkmış bir kent olduğunu düşünüyor, beni biraz şaşırtıyor. Ben İstanbul’un aslında gelenekten korktuğunu ve camilerin bari yerinde durmasının gayet normal olduğunu düşünürken o kendi ülkesinin bunu bile yapamadığını anlatıyor.
Sanatçının ilgi çeken bir başka çalışması da Pakistanlı nörobilimci Aafia Siddiqui’nin minyatür tekniğiyle yapılmış fotoğrafı. Amerikan hükümeti tarafından El Kaide’nin çekirdek kadrosunda olmakla suçlanan Siddiqui, doktora derecesini dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan MIT’den almış. Abbas’ın çektiği fotoğrafta başında kepi, elinde çiçeklerle gülümseyen Siddiqui, Pakistan’da 9 Eylül sonrası Amerika’nın Müslümanlara uyguladığı zulmün mağduru olarak görülüyor. Başından geçenleri dinlerken, Siddiqui’nin gülümseyen yüzüne bakabilmeyi başarmak zorlaşıyor.
Abbas’ın bir de videosu var bu sergide, ‘Why do fake hands not clap’ isimli videoda sanatçının kendi ellerinin birebir kopyası olan seramik eller bir şeyleri alkışlamaya çalışıyor. Almanya’da bir ‘alkış tutma makinesi’ ürettiren Abbas, seramik elleri bu makineye takıyor ve ellerin her alkışlamaya çalışmasında paramparça oluşlarını kameraya alıyor. Ellerin birbirine her vuruşu bir patlama, bir toz, bir küçük kıyamet. Şakşakçılara ‘elleriniz kırılsın’ diyen bir bedduanın tutuşu gibi... Abbas’ın işlerini 17 Temmuz’a kadar Outlet’te görebilirsiniz.

Hiç yorum yok: