28 Ekim 2010 Perşembe
Fikret Atay is shortlisted for the Pinchuk Art Prize 2010!
The PinchukArtCentre has the honour to present an exhibition of the 21 artists shortlisted for the Future Generation Art Prize 2010. The group show features works submitted for the competition as well as brand new works specially made for the show. It will open on October 30 and will last till January 9, 2011.
Following an open, free and democratic application procedure via Internet a Selection Committee of seven competent and global art-professionals selected a shortlist. Out of more than 6 000 applications from 125 countries on all continents, 20 artists were chosen. The 21th nominee is Artem Volokytin, the winner of the first PinchukArtCentre Prize 2009, a contemporary art prize awarded to Ukrainian artists younger than 35 years.
The shortlist of the FGAP 2010 includes: Ziad Antar, Lebanon; Fikret Atay, Turkey; Fei Cao, China; Keren Cytter, Israel; Nathalie Djurberg, Sweden; Simon Fujiwara, United Kingdom; Nicholas Hlobo, South Africa; Clemens Hollerer, Austria; Runo Lagomarsino, Sweden; Cinthia Marcelle, Brazil; Gareth Moore, Canada; Mircea Nicolae, Romania; Ruben Ochoa, United States; Wilfredo Prieto Garcia, Cuba; Katerina Seda, Czech Republic; Guido van der Werve, Netherlands; Nico Vascellari, Italy, Jorinde Voigt, Germany; Artem Volokytin, Ukraine; Emily Wardill, United Kingdom; Hector Zamora, Mexico.
An international jury will chose and announce the winner of the main prize on December 10, 2010 in Kiev. The jury includes Daniel Birnbaum (Sweden), Okwui Enwezor (Nigeria), Yuko Hasegawa (Japan), Ivo Mesquita (Brazil), Eckhard Schneider (Germany), Robert Storr (USA) and Ai Weiwei (China). The winner will receive a generous prize of $60,000 in cash and $40,000 to be invested in the production of new work.
An additional $20,000 will be allotted by the Victor Pinchuk Foundation to fund artist-in-residency programs for up to five other special prize winners. Votes for the People’s Choice Prize can be casted on the PinchukArtCentre’s website.
26 Ekim 2010 Salı
5 Ekim 2010 Salı
HAMRA ABBAS, ABRAAJ CAPİTAL ÖDÜLÜNÜ KAZANDI!!!
Outlet Sanat Galerisi sanatçılarından Hamra Abbas, dünyanın en büyük sanat ödüllerinden biri olarak kabul edilen Abraaj Capital Sanat Ödülü’nü kazandı!
Hamra Abbas, koleksiyonerler, müze yöneticileri, uluslararası küratörlerin yer aldığı kalabalık bir törenle ödülünü aldı.
Yüzlerce başvuru arasından, Abraaj Capital Ödülü’nün 3. edisyonuna seçilen Hamra Abbas, önümüzdeki 6 ay boyunca çalışmasını gerçekleştirmek için çalışacak.
Her yıl, Orta Doğu, Kuzey ve Güney Afrika’da yaşayan sanatçılara verilen Abraaj Capital Ödülü, alanlarında sivrilen, gelecek vadeden yeni sanatçılara & projelere veriliyor. Projenin, küratör ve sanatçının ortak çalışmasıyla üretilmesi bekleniyor. Ödül kapsamında proje, Dubai Sanat Fuarı’nda gösterim şansı da buluyor. Dünyanın bu en cömert ödülü toplam 1 milyon dolar değerinde.
Abraaj Capital ödülü için, Birmingham’da (İngiltere) yer alan Pugin Ghardman & Powell Ltd (1838 yılında kurulmuş, 19.yy boyunca İngiltere’de cam ticaretinin önemli/ilk sanayicilerinden olmuş. Londra Parlamentosu, Westminster Abbey, St Chad’s Katedrali, St Andrew katedrali gibi mekanların kurulumunu yapmış.) ile camdan bir anıt/karanlık oda inşa edecek ve bu çalışma ilk kez Art Dubai’de gösterilecek.
2010 Abraaj Capital Ödülünü kazanan sanatçılar:
Hamra Abbas
Jannanne Al-Ani
Shezad Dawood
Naadia Kaabi-Linke
Timo Nasseri
Misafir Küratör: Sharmini Pereira
3 Ekim 2010 Pazar
Saldirgani anlamak zorunda miyiz?@images dialectiques
Saldırganı anlamak zorunda mıyız?
Şehirde yaşarken her an sosyolog mu olmak gerekir?
Hiç uzun ve ince argümantasyonlara girmeden kısa ve net olarak cümle kurmanın zamanı…
Saldırıya uğrarken saldırganın “neden” saldırdığını düşünmenin çok anlamlı olduğunu sanmıyorum. Sosyoloji eğer sadece “olanı olduğu” gibi anlama ve açıklama gayretinde ise bu çabayı aynı zamanda olanları meşrulaştırmak ve normalleştirmek gayreti olarak anlamak gerekir. Diyalog kurmak karşındakini anlamaya çalışmak aynı zamanda onun kendisini yeniden üretmesine de olanak tanımaktır.
Almanya’da “Tarihçiler Kavgası” olarak bilinen tartışmayı hatırlamakta fayda var: Bu tartışmada Nazi geçmişini sebep-sonuç ilişkisi içerisinde ele almak birçok muhalif entelektüel tarafından reddedilmişti. Muhalifler, bunun Nazi geçmişinin “normalleştirilmesi” anlamına geldiğini savunmuşlardı. Bu geçmiş onların gözünde “normal-olmayan” bir geçmiş olarak kalmalıydı. Bununla diyalog reddedilmeliydi.
Eğer şehirde yaşarken sosyolog olmak gerekliyse – burada lafımız doğrudan “gentrification”, “rant kavgası” gibi kavramları sık sık kullananların argümanlarına, “olan”a olduğu kadar “olması gereken”e de tahayyülde birinci sırayı açmayan bir sosyolojik imgelemi kabul etmek mümkün değildir. Otonomlaşma ve özgürlük perspektifi olmayan bir sosyoloji, varolanı olumlamak dışında bir şeye hizmet edemez. Gerçekten bir sosyolojiden bahsediliyorsa orada olumsuzlamadan söz edilmelidir.
Yolda yürümenin, metroya inip binmenin, apartmanda ortak yaşam sürmenin belirli yazılı olan ve olmayan normları olmak zorundadır. Özellikle şehirleri şehir yapan özellikleri korumanın ve yeniden üretmenin imkânlarını araştırmak yerine şehirlerde “bu katil bebekleri yaratan karanlığı” olumlayarak onu normalleştirmenin hiçbir anlamı yoktur.
“Gentrification” ve “rant kavgası” tabirleri ile “güvencin tedirginliği” ile sokaklarda yürüyen yurttaşların yaşamlarını koruyamazsınız.
“Onları” anlamayı ve bilimsel bir söylemle açıklamayı reddetmek gerekir. “Olanlar” saldırı ve cinayetse diyalog mümkün değildir. “Olması gerekenleri” düşünelim. Normları ele alalım. Olması gerekenlerin nasıl uygulanacağını tartışalım. Ama “katil bebekleri yaratan karanlık”la diyalogun hem mümkün olmadığını fark edelim hem de bu karanlığın yok edilmesi gerektiğini…
Kimse “gentrification” ve “rant kavgası” için yapılmış provakasyonlardan ve manipülasyonlardan söz etmesin. Manipülasyon varsa manipüle-edilebilirlik de vardır. Karanlıklar doğuran manipüle-edilebilirlik alanları şehir kültürü olamaz, dahası olmamalıdır.
Saldırganı çözümlemek değil durdurmak zorundayız. Düzenleyici normlara ve olması gereken fikrine sahip olmak gerekir. Ucuz ve bayağı kenar mahalle edebiyatı ile şehirleşme dinamikleri oluşturulamaz. Güvencin tedirginliği ile yaşamamak yurttaşların hakkıdır. Hem mahallelerin karanlık üreten dinamiklerini hoş görüp hem de güvercin tedirginliği ile yaşayan yurttaşların yanında olunamaz. Bu fiilen imkânsızdır. Bu anlamda diyalog da zaten imkânsızdır. O halde karanlık diyalogcularına kocaman bir HAYIR demek gerekir.
http://imagesdialectiques.blogspot.com/
Şehirde yaşarken her an sosyolog mu olmak gerekir?
Hiç uzun ve ince argümantasyonlara girmeden kısa ve net olarak cümle kurmanın zamanı…
Saldırıya uğrarken saldırganın “neden” saldırdığını düşünmenin çok anlamlı olduğunu sanmıyorum. Sosyoloji eğer sadece “olanı olduğu” gibi anlama ve açıklama gayretinde ise bu çabayı aynı zamanda olanları meşrulaştırmak ve normalleştirmek gayreti olarak anlamak gerekir. Diyalog kurmak karşındakini anlamaya çalışmak aynı zamanda onun kendisini yeniden üretmesine de olanak tanımaktır.
Almanya’da “Tarihçiler Kavgası” olarak bilinen tartışmayı hatırlamakta fayda var: Bu tartışmada Nazi geçmişini sebep-sonuç ilişkisi içerisinde ele almak birçok muhalif entelektüel tarafından reddedilmişti. Muhalifler, bunun Nazi geçmişinin “normalleştirilmesi” anlamına geldiğini savunmuşlardı. Bu geçmiş onların gözünde “normal-olmayan” bir geçmiş olarak kalmalıydı. Bununla diyalog reddedilmeliydi.
Eğer şehirde yaşarken sosyolog olmak gerekliyse – burada lafımız doğrudan “gentrification”, “rant kavgası” gibi kavramları sık sık kullananların argümanlarına, “olan”a olduğu kadar “olması gereken”e de tahayyülde birinci sırayı açmayan bir sosyolojik imgelemi kabul etmek mümkün değildir. Otonomlaşma ve özgürlük perspektifi olmayan bir sosyoloji, varolanı olumlamak dışında bir şeye hizmet edemez. Gerçekten bir sosyolojiden bahsediliyorsa orada olumsuzlamadan söz edilmelidir.
Yolda yürümenin, metroya inip binmenin, apartmanda ortak yaşam sürmenin belirli yazılı olan ve olmayan normları olmak zorundadır. Özellikle şehirleri şehir yapan özellikleri korumanın ve yeniden üretmenin imkânlarını araştırmak yerine şehirlerde “bu katil bebekleri yaratan karanlığı” olumlayarak onu normalleştirmenin hiçbir anlamı yoktur.
“Gentrification” ve “rant kavgası” tabirleri ile “güvencin tedirginliği” ile sokaklarda yürüyen yurttaşların yaşamlarını koruyamazsınız.
“Onları” anlamayı ve bilimsel bir söylemle açıklamayı reddetmek gerekir. “Olanlar” saldırı ve cinayetse diyalog mümkün değildir. “Olması gerekenleri” düşünelim. Normları ele alalım. Olması gerekenlerin nasıl uygulanacağını tartışalım. Ama “katil bebekleri yaratan karanlık”la diyalogun hem mümkün olmadığını fark edelim hem de bu karanlığın yok edilmesi gerektiğini…
Kimse “gentrification” ve “rant kavgası” için yapılmış provakasyonlardan ve manipülasyonlardan söz etmesin. Manipülasyon varsa manipüle-edilebilirlik de vardır. Karanlıklar doğuran manipüle-edilebilirlik alanları şehir kültürü olamaz, dahası olmamalıdır.
Saldırganı çözümlemek değil durdurmak zorundayız. Düzenleyici normlara ve olması gereken fikrine sahip olmak gerekir. Ucuz ve bayağı kenar mahalle edebiyatı ile şehirleşme dinamikleri oluşturulamaz. Güvencin tedirginliği ile yaşamamak yurttaşların hakkıdır. Hem mahallelerin karanlık üreten dinamiklerini hoş görüp hem de güvercin tedirginliği ile yaşayan yurttaşların yanında olunamaz. Bu fiilen imkânsızdır. Bu anlamda diyalog da zaten imkânsızdır. O halde karanlık diyalogcularına kocaman bir HAYIR demek gerekir.
http://imagesdialectiques.blogspot.com/
2 Ekim 2010 Cumartesi
Dünyayı gezen sanatçıdan leblebi yerine çekirdek@SABAH
Kosova doğumlu, Hollanda'da yaşayan, daha önce 9. İstanbul Bienali'ne konuk olan ve şu ara Güney Amerika'da bulunan Jakup Ferri, bu kez kişisel sergisiyle Tophane'de
Daha önce 9. İstanbul Bianeli'ne de konuk olan Kosovalı sanatçı Jakup Ferri'nin, Tophane'deki olaylı günde açılan kişisel sergisi, 30 Ekim'e kadar Outlet/ İhraç Fazlası Sanat galerisinde... Çocukluğundan izler taşıyan sergiye sevdiği yemişlerin ismini veren Ferri, 'Çekirdek Instead of Leblebi'/ 'Leblebi yerine Çekirdek' başlığını seçmiş. Sergide Ferri'nin 2008-2010 yılları arasındaki çalışmalarından bir seçki bulunuyor. Ferri'nin galeride sergilenen çalışmaları desen, mozaik ve videolardan oluşuyor. Farklı disiplinlerden çalışmaları bir bütünün parçası olarak kurgulayan Ferri, son yıllarda yoğun olarak kâğıt üzerine işler ve duvar çizimleri üzerinde çalışıyor. Outlet'te devam eden sergide, son dönem üzerinde çalıştığı kâğıt mozaiklerden oluşan bir seri de yer alıyor. Ferri bu çalışmalarda kendi geliştirdiği bir teknikle kâğıt atıkları küçük parçalara kesip mozaiklerin arasına sıkıştırarak kullanmış. Ferri'nin, son dönemde üzerinde yoğun araştırma yaptığı esas dikkat çekici konu ise halk sanatçıları. Gezdiği ülkelerdeki geleneksel sanatlarla uğraşan isimlerin çalışmalarını inceleyen Ferri, bu sanatçıların battaniye, kilim ve cam gibi farklı el işi malzemelerle kurdukları bağı araştırdığını söylüyor: "Çalışmalarımda bu alanın etkisini hissedebilirsiniz. Cilalanmamış / ham halde bırakılmış hissiyatı veren el işi ürünler ve dokumalar benim için büyük önem taşıyor." Ferri'nin çalışmalarında "Anne lütfen biraz daha kalalım," gibi cümleler geçiyor. Ya da Ev yapımı marmelad adlı bir videosu izleyicileri karşılıyor. 1981 Kosova doğumlu Jakup Ferri halen Amsterdam'da ve Priştina'da yaşıyor ve çalışıyor, birçok konuk sanatçı programına katılarak dünyanın çeşitli yerlerinde bulunuyor. Hatta kendisi şu an Surinam'da. Bugüne kadar çalışmaları 9. İstanbul Bienali, Lubljana 28. Graphic Bienalle ve 3. Prag Bienali gibi önemli etkinliklerde yer alan Ferri, geçtiğimiz yıllarda Artists of Tomorrow, GfZK The Future of Europe ve Buning Brongers ödüllerini kazanmış. Adres: Outlet//İhraç Fazlası Sanat Boğazkesen Cad. Kadirler Yok. No:69 Tophane - İstanbul Telefon: (0212) 245 55 05
Balkanlar'da görünür olmak
Ferri, doğup büyüdüğü şehir Priştina'yı Batı sanat dünyasından soyutlanmış bir yer olarak görüyormuş: "Bu yabancılaşma ve görünmezlik benim sanat üretimimi hem içerik hem de görüntü açısından etkiledi. Ülkemdeki politik durum, ülkemin sanat dünyası içerisindeki yeri, daha doğrusu yersizliği, Batı sanat dünyasının 'öteki'si olmak benim ve bütün sanat öğrencilerinin ortak derdiydi. Ben de bu problemli durumu bir dizi video çalışmamda görünür hale getirdim."
1 Ekim 2010 Cuma
In an organized attack on art galleries in the Tophane neighbourhood of Istanbul, guests attending exhibition openings were physically assaulted in a lynch attempt by a gang of 40-50 people. The audience subjected to this atmosphere of total terror featured artists, academicians, students, writers, local and international journalists and cultural attaches from consulates. The attackers used knives, batons, broken bottles and pepper spray. The injured include Polish, Dutch, German and English guests.
We have witnessed for a time now the actions of a certain group to disrupt the openings, exhibitions and events of art galleries in Tophane and to create an atmosphere of intimidation. Galleries, artists and guests have been harassed and threatened numerous times. We know that these actions are carried out by a group organized via certain web sites and around certain localities in the neighbourhood.
We have always had a strong bond of communication with all our neighbours, with children, parents and other commercial enterprises in the neighbourhood, and carried out community projects. We believe we are a part of the cultural and social scene in Tophane. These organized attacks cannot be attributed to the Tophane community. These assailants constitute a serious threat to the security of our neighbourhood.
This organized attack in the center of Istanbul, a cultural capital, is in no manner acceptable. This attack spells a clear and genuine warning to all art institutions. A serious investigation into the organizers and perpetrators of this attack is necessary for the safety of our neighbourhood and city.
Participants in protests against the IMF had previously been attacked in a similar manner in what can only be described as a lynching attempt. However, this attack remained uninvestigated, providing an instance of encouragement for the groups carrying out such violent attacks.
We believe these attacks can be prevented if the governor’s office, the police forces and political parties treat this incident with appropriate sensitivity. Failing that, such incidents will take on more perilous proportions and form a grave threat for the social and cultural life of our city.
Tophane galleries, artists and art audience
tophaneart@gmail.com
------------------------------------
Dün akşam Tophane sanat galerilerinin ortak açılışı sırasında düzenlenen örgütlü saldırıda, sergi açılışına katılan sanat izleyicileri 40-50 kişilik bir grup tarafından tartaklandı, yaralandı, galeriler tahrip edildi. Aralarında sanatçılar, akademisyenler, öğrenciler, yazarlar, Türkiye ve yurtdışından gazeteciler, yabancı ülkelerin kültür ataşeleri olan sanatseverler üzerinde tam bir terör ortamı yaratıldı. Saldırıda, gaz spreyi, bıçak, kırık şişeler, demir sopalar ve coplar kullanıldı. Polonya, Hollanda, Alman, İngiliz uyruklu sanatseverler de hastanelere kaldırıldı. Saldırının daha vahim sonuçlar yaratmaması büyük şanstı.
Bir süreden beri, Tophane’de bir grubun sanat galerilerinin açılışını ve calışmalarını engellemeye yönelik şiddet unsuru içeren eylemlerine şahit olduk. Çesitli defalar galerilerimiz, sanatçılar, ve izleyiciler taciz ve tehdit edildi. Bu eylemlerin, internet üzerinden ve mahalledeki mekanları kullanarak örgütlenen bir grup tarafından gerçekleştirildiğini biliyoruz.
Taşındığımız ilk günden beri, komşularımızla, çocuklarla, anne ve babalarla, esnafla iletişim içerisinde olduk, beraber projeler gerçekleştirdik. Biz Tophane’deki kültürel çeşitliliğin ve dokunun kalıcı bir parçası olduğumuza inanıyoruz. Bu örgütlü saldırılar, Tophane ahalisine mal edilemez. Bu saldırganlar, mahallemizin güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
İstanbul’un merkezinde, bir kültür başkentinde yaşanması hiçbir şekilde kabul edilemez bu örgütlü saldırı, aynı zamanda tüm sanat kurumları için de ciddi bir uyarıdır. Bu eylemin nasıl örgütlendiğiyle ilgili ciddi bir soruşturma yapılması ve sorumluların bulunması kentimizin güvenliği açısından zorunludur.
Daha önce Tophane’de İMF protestolarına katılanlara karşı yaşanan linç girişimi de bu oranda bir şiddet gösterisi olmuş ve basına yansımıştı. Ancak bu olaylar sonrasında saldırganların cezasız kalması, bu tür şiddet eylemleri yapan gruplar için cesaretlendirici bir örnek olmuştur.
Valilik, emniyet ve siyasi partiler bu konuya gereken duyarlılıkla yaklaşırlarsa, bu gibi saldırıların önünün kesileceğine inanıyoruz. Aksi takdirde bu tür eylemler, daha vahim boyutlar kazanabilir ve kentimizin sosyal ve kültürel hayatı için bir tehdit haline gelebilir.
Olayın tekrar etmesine fırsat vermemek üzere dün gece yaşananlara tanık tüm dostlarımızı Beyoğlu Karakolu’na ifade vermeye çağırıyoruz.
Tophane galerileri, sanatçılar ve sanatseverler
tophaneart@gmail.com
We have witnessed for a time now the actions of a certain group to disrupt the openings, exhibitions and events of art galleries in Tophane and to create an atmosphere of intimidation. Galleries, artists and guests have been harassed and threatened numerous times. We know that these actions are carried out by a group organized via certain web sites and around certain localities in the neighbourhood.
We have always had a strong bond of communication with all our neighbours, with children, parents and other commercial enterprises in the neighbourhood, and carried out community projects. We believe we are a part of the cultural and social scene in Tophane. These organized attacks cannot be attributed to the Tophane community. These assailants constitute a serious threat to the security of our neighbourhood.
This organized attack in the center of Istanbul, a cultural capital, is in no manner acceptable. This attack spells a clear and genuine warning to all art institutions. A serious investigation into the organizers and perpetrators of this attack is necessary for the safety of our neighbourhood and city.
Participants in protests against the IMF had previously been attacked in a similar manner in what can only be described as a lynching attempt. However, this attack remained uninvestigated, providing an instance of encouragement for the groups carrying out such violent attacks.
We believe these attacks can be prevented if the governor’s office, the police forces and political parties treat this incident with appropriate sensitivity. Failing that, such incidents will take on more perilous proportions and form a grave threat for the social and cultural life of our city.
Tophane galleries, artists and art audience
tophaneart@gmail.com
------------------------------------
Dün akşam Tophane sanat galerilerinin ortak açılışı sırasında düzenlenen örgütlü saldırıda, sergi açılışına katılan sanat izleyicileri 40-50 kişilik bir grup tarafından tartaklandı, yaralandı, galeriler tahrip edildi. Aralarında sanatçılar, akademisyenler, öğrenciler, yazarlar, Türkiye ve yurtdışından gazeteciler, yabancı ülkelerin kültür ataşeleri olan sanatseverler üzerinde tam bir terör ortamı yaratıldı. Saldırıda, gaz spreyi, bıçak, kırık şişeler, demir sopalar ve coplar kullanıldı. Polonya, Hollanda, Alman, İngiliz uyruklu sanatseverler de hastanelere kaldırıldı. Saldırının daha vahim sonuçlar yaratmaması büyük şanstı.
Bir süreden beri, Tophane’de bir grubun sanat galerilerinin açılışını ve calışmalarını engellemeye yönelik şiddet unsuru içeren eylemlerine şahit olduk. Çesitli defalar galerilerimiz, sanatçılar, ve izleyiciler taciz ve tehdit edildi. Bu eylemlerin, internet üzerinden ve mahalledeki mekanları kullanarak örgütlenen bir grup tarafından gerçekleştirildiğini biliyoruz.
Taşındığımız ilk günden beri, komşularımızla, çocuklarla, anne ve babalarla, esnafla iletişim içerisinde olduk, beraber projeler gerçekleştirdik. Biz Tophane’deki kültürel çeşitliliğin ve dokunun kalıcı bir parçası olduğumuza inanıyoruz. Bu örgütlü saldırılar, Tophane ahalisine mal edilemez. Bu saldırganlar, mahallemizin güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
İstanbul’un merkezinde, bir kültür başkentinde yaşanması hiçbir şekilde kabul edilemez bu örgütlü saldırı, aynı zamanda tüm sanat kurumları için de ciddi bir uyarıdır. Bu eylemin nasıl örgütlendiğiyle ilgili ciddi bir soruşturma yapılması ve sorumluların bulunması kentimizin güvenliği açısından zorunludur.
Daha önce Tophane’de İMF protestolarına katılanlara karşı yaşanan linç girişimi de bu oranda bir şiddet gösterisi olmuş ve basına yansımıştı. Ancak bu olaylar sonrasında saldırganların cezasız kalması, bu tür şiddet eylemleri yapan gruplar için cesaretlendirici bir örnek olmuştur.
Valilik, emniyet ve siyasi partiler bu konuya gereken duyarlılıkla yaklaşırlarsa, bu gibi saldırıların önünün kesileceğine inanıyoruz. Aksi takdirde bu tür eylemler, daha vahim boyutlar kazanabilir ve kentimizin sosyal ve kültürel hayatı için bir tehdit haline gelebilir.
Olayın tekrar etmesine fırsat vermemek üzere dün gece yaşananlara tanık tüm dostlarımızı Beyoğlu Karakolu’na ifade vermeye çağırıyoruz.
Tophane galerileri, sanatçılar ve sanatseverler
tophaneart@gmail.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)