9 Ocak 2011 Pazar

NECLA RUZGAR@CUMHURİYET




Nazlı Pektaş'ın Necla Rüzgar sergisiyle ilgili yazısı

Uzun zamandır tartışıyoruz. Dün ile hesaplaşıyoruz. O gün dağıtılanları, bugünü dağıtarak toplamaya çalışıyoruz. Haksızlığa uğrayanları tespit ediyor, biliyor ve verilen hasarı görüyor ama burada olmadıkları için salıveremiyoruz. Saldık sanıyoruz.
Necla Rüzgar’ın “Hasar Tespiti ” adını verdiği sergisi, düne ve bugüne fırçasının ucuyla öyle bir dokunuyor ki; üzerinde yaşadığı toprağın büyük sarsıntılardan sonra en diptekileri kustuğu zamanlar, resim oluveriyor.
Rüzgar çok iyi bir ressam. Resminin hikayesini, güçlü resim bilgisiyle izleyicinin gözlerine seriyor, sözlerine döküyor. Bastırılmış olanın peşinden giden sanatçı; bu durumun yarattığı bozulmayı, dayatmayı, değişmeyi ve dönüşmeyi kovalıyor. Eleştirel ve ironik dilini hiç bırakmadan.
Necla Rüzgarın suluboya, yağlıboya, fotoğraf ve videodan oluşan çalışmaları; bu sergide gerilim yaratan üç cümle kuruyor: İlki, hasardan sonra kişisel durumlarımıza yönelik suluboya cümleler; diğeri, yeşil parkasıyla artık “ikon” sanılan, hakkında romantik sözler savrulan, denizde boğulan Deniz’li cümleler ve son olarak sanat tarihi içinden seçtiği çok bilinen büyük yağlıboya tablolarla kurduğu belki onlarla da hesaplaştığı başörtülü cümleler.
Rüzgar, Türk solunun bugün geldiği yere Deniz Gezmiş’in idamı ve onula ilgili hesaplaşmalar üzerinden bakıyor. Denizde boğulma metaforunu kullanarak yaptığı resimlerde sola, bunu yaratan duruma boğulma fiili ile bakıyor.
Sanat tarihinden seçtiği Caravaggio’nun “Kuşkucu Thomas” isimli tablosuna müdahale ederek, ironik dilini ustalıkla kullanarak Caravaggio’nun İsa tasviri yerine geçen Müslüman kadın kendini Aziz Thomas’a teslim ediyor ve belki de aynı cümleyi kuruyor. “Kuşkucu olma inançlı ol!”
“İnci Küpeli Kadın” adlı fotoğraf canlandırma ise sık sık karşılaştığımız görselliği, 17. Yüzyıldan Vermeer’in aynı adlı ünlü tablosuyla ilişkilendiriyor ve oradan sorular soruyor.
Hasar tespiti, hesaplaşma fiilini içinde sıkı sıkı tutan bir eylem. Türkiye’de sarsıntılar sonrasında insanlarında açılan yaralar ağır. Büyük kavgalardan sonra geride kalanların izi henüz silinmiş değil. Rüzgarın Türkiye’den insanlık hallerini anlattığı suluboya resimleri, resmin bu şeffaf malzemesini oldukça derin bir konuyla ustalıkla buluşturmuş. Hasar sonrası kişisel direncimiz tüm yalınlığıyla ortada.
Necla Rüzgar resimleri, içinde psikolojik, sosyolojik, mitolojik okumalar yapabileceğimiz resimli birer roman. Harflerin yerini alan nesne her durumuyla kendini yeniden okutuyor. Pastiş yoluyla karşımıza çıkan popüler tablolarda gördüklerimizde David’i, Caravaggio’yu Manet’yi anımsıyoruz ama gördüklerimiz artık başka bir dilin ucundan çıkarak resim olan gerçekler, hesaplaşmalar, hasretler… Ingres’in Türk hamamı artık bedeninden vazgeçmiş eril bakışlı kadınlar tarafından korunmakta.
Serginin tümü için söylemek istediğim, Rüzgar’ın kalemini fırçaya dönüştürdüğüdür aslında. Resimli roman demiştim ya yukarılarda; adaleti arayan geçmişi ve adaleti kaybeden bugünü Necla Rüzgar’ın fırçasından okumak için 29 Ocağa kadar Tophane Outlet’e uğrayın derim.

Hiç yorum yok: