18 Eylül 2009 Cuma

Suetkafa//Sokakta Dolaşan Bir Tank Görseniz

11. İstanbul Bienali, üzerinde kurgulandığı kavramsal çerçeve ile yönelttiği ‘İnsan neyle yaşar?’ sorusunun cevabını ararken; Tophane’de yer alan Outlet Sanat Galerisi, daha özel bir sorguyu bir ülkenin yaralarına temas ederek gerçekleştiriyor. Halil Altındere, Bengü Karaduman, Köken Ergun ve Servet Koçyiğit’in katılımıyla şekillenen ‘Darbe’ sergisi; siyah tüllerin arkasında saklanan bir trajediyi gerçeklik noktasında yeniden duyumsatıyor. 12 Eylül 1980 darbesinin toplumsal hafızada bıraktığı örtülü kodlar, Outlet sanatçıları tarafından, sanatın estetik yatkınlığı etrafında bir araya getirilip, daha belirgin anlamlara açılacak biçimde sıralanıyor. Politik sanatın ifade paradoksuna düşmeyecek kadar içten bir etkinlik halinde yorumlanabilecek sergi, sanatçıların kendilerini konumladıkları kuşakla birlikte düşünüldüğünde, aslında bir çeşit ‘öz eleştiri’ niteliğiyle, inandırıcılığını ve etkisi arttırıyor.

Halil Altındere’nin 12 Eylül 1980 tarihli Hürriyet Gazetesi yıldırım baskısının kapağını büyüterek gerçekleştirdiği çalışma, galeriden içeri girildiği gibi yeni bir bakışa ihtiyacımız olduğunu hatırlatıyor. Siyasal tarihin somut kanıtlarından birine uygulanan dikkat, neyi nasıl gördüğümüzü bile etkileyen iktidar güçlerinin aslında kendini saklayamayacak denli kötücül olduğunu kanıtlıyor. Ardı ardına sıralanan yasakları kolay seçilebilecek bir formda okumak, daha ilk adımda sarsıyor. Servet Koçyiğit’in fotoğraf çalışmaları ise, üniformanın statik çağrışımlarını birebir yansıtarak Halil Altındere ile aynı etkide bütünleşmekte. Erk’e sunulan gücün kırılmaz yapısı, parodisini kendisiyle birlikte taşıyor.

Bengü Karaduman
ve Köken Ergun’nun katılımlarıyla devam eden sergi, kompleks bir yapı içerisinde kotarılmaya çalışıldığını belli ediyor. Karaduman, 1980 darbesinin zedelediği bir birey olarak, geçmişine ait izlerin peşine düşmüş. Vardığı noktada derdini anlatmaya çalışırken, çeşitli anlara ait video ve fotoğrafları farklı bir teknikle kara siluetlere dönüştürüyor. Peşi sıra ilerleyen basit animasyonların yerleştirilmesinde kullanılan ayna, içe dönük sorgulamaları tetikliyor. Arzulanan iç-sorgu, sanatçıyı ya da sanatçı gibi darbenin izleriyle büyümüş birçok insanla kurulması gereken empatiyi vurguluyor. Fotoğraflar ya da videolar, gölge karakterlerle aktarılan mesaj, kendi konformizmimizi yüzümüze vuruyor. Galerinin alt katında sergilenen Köken Ergun videosu da, her ne kadar farklı bir pratikten geçse bile, toplumlar arası kültürel farkları göstererek kendimize yöneltmemiz gereken sorgunun ciddiyetini anlatıyor. Açıkçası, sergi içerisinde en sevdiğim çalışma bu video. “Askeriyenin neredeyse görünmez ve güçsüz olduğu bir ülkede, insanlar sokakta dolaşan bir tank gördüklerinde ne yaparlar?” gibi ilginç bir amaçla şekillenen video, aslında ikinci aktarımla bizlerle buluşuyor. Videonun hazırlanma süreci ise, kurgu ile performansın birleşmesi ile işliyor. Danimarka’nın bir köyünde dolaştırılan tanka yöneltilen şaşkın tepkiler, yitirdiğimiz masumiyeti akla getiriyor.

‘Darbe’, kavramsal sanatın temel dinamiklerine yönelik yeni yaklaşımlar içermesiyle de önemli bir sergi. Örneğin, Ergun’un gündelik içerisine sıkıştırdığı ve halkı sanata zorladığı videosu ya da Halil Altındere’nin maddeye uyguladığı ‘re-make’, anlatılmak istenen tarihsel gerçeği birbirinden farklı perspektiflerden aktarıyor. Sergi bağlamında hazırlanan kitapçık ise, geniş içeriğiyle amaçlanan ‘hatırlatma’ sürecini pekiştiriyor. Sonuç olarak, ‘İnsan neyle yaşar? demek kadar, ‘İnsan nasıl yaşamalı?’ diye merak edip geçmişimize dönük yüzleşmelerle üzerimize biriken külleri silkelemek, sanatın dilinde zorunluluğunu en iyi şekilde kanıtlıyor.

Hiç yorum yok: