Diyarbakır Sanat Merkezi şu sıralar “13 Eylül” isimli sergiye ev sahipliği yapıyor. Geçtiğimiz yıl Outlet’tte gerçekleşen “Darbe” sergisinin bir devamı niteliğinde olan sergi, 12 Eylül darbesi adına yapılabilecek sorgulamaların en aşırı noktasında yorum ve anlamları konu ediniyor. Anayasa değişikliği öngören referandumundan hemen sonra açılışı yapılan sergiye, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Osman Kavala ve çok sayıda sanatçı yazar katıldı. Azra Tüzünoğlu’nun küratörlüğünü yaptığı sergide, Halil Altındere, Canan, Aslı Çavuşoğlu, Köken Ergun, Bengü Karaduman, Şener Özmen, Özlem Sulak ve MSGSÜ Kolektif Hafıza Gurubunun işleri yer alıyor.
TANK, POSTAL SESLERİ
Sanatçıların büyük bölümünün açılışında bulunduğu sergi, başta sinema olmak üzere sanatın diğer disiplinlerinde yapılan üretimlere birer eleştiri olarak da karşımıza çıkıyor. Azra Tüzünoğlu, 13 Eylül sergisine ilişkin hazırladığı metinde, özellikle sinemada ve dizi sektöründe (Babam ve Oğlum, Eve Dönüş, O… Çocukları Vizontele Tuba, Çemberimde Gül Oya, Hatırla Sevgili, Bu Kalp Seni Unutur mu? vb.) toplumun bilinç altına itilen karanlık döneme politikadan olabildiğince uzak ve az bulaştırıldığına işaret ediyor. O yüzden işin yine bu konuda işler üreten sanatçılara düştüğüne değiniyor. Darbeden bu güne kadar geçen zaman diliminde yaşananların keskin bir dille yorumlandığı bu sergi, tam da bu minvalde izleyiciler ile konuşmaya çalışıyor.
Şöyle bir sergiye kulak kabartıp, göz gezdirildiğinde, aslında serginin ayaklarının hangi kavramlara uzandığını ve nasıl bir atmosfer içinde olduğunuzu az çok tahmin edersiniz. Bir yanda sessizliği aniden bölen tank sesleri kulaklarınızda uğuldarken, diğer yandan darbe işgüzarlarının video animasyon görüntüleri eşliğinde kulaklarınızı tırmalayan postal sesleri sizi tedirginliğe sokabilir. Aynı şekilde, karanlık dönemin başka bir uzantısı olan bölgedeki kayıplara gözünüzün iliştiğini görüp tarumar olan yaşamların kodları bir araya toplayan ve kuyularda suskunların hanesine giden binlerce insanın trajedisini siyasal eleştiri ile karşınıza çıkan fotoğraflar sizi rahatsız etmekte gecikmeyecek. Sese ve söze hitap eden ve yakın geçmişe kadar uzanan başka bir yasaklı alan da yine belgeleri ile absürt okuma biçimleri içinde başınızın bir yanında seslendiğini görmek mümkün. Bütün bunların toplamında ortaya çıkan sergi, ziyaretçileri derin sorgulamalara götürürken, aynı zamanda tedirgin eden, geren, hatta verdiği iç huzursuzlukla bilinçdışı tepkilere de dönüşebilen alanlara çekebiliyor.
DARBE, 12 EYLÜL…
Mesela Özlem Sulak, “12 Eylül” isimli çalışmasında darbeyi yaşamış 17 kişi ile yaptığı görüşmeleri bir videoda bir araya getirmiş. Bu kişisel yaşanmışlıklar, bir yanıyla bu tanıklığı yaşayan kişilerin darbeciler, darbe karşıtları ve destekçiler konusunda neler düşündüğünü ortaya koyarken bir yandan da toplumun genelinde yaşanan sarsıntıların izlerini içerdiğini söyleyebiliriz.
Halil Altındere çok ilginç bir çalışma ile farklı algılama biçimlerinin yolunu açabilecek aşırı yorum alanlarını didiklediğini görüyoruz. Çalışmasının ismi Marx’ın temel eseri, “Das Kapital” Altındere, çalışmasında üç farklı karede Kapital’i fotoğraflamış. İlk karede Das Kapital’in kapak görüntüsü, ikinci kare de Kapital’in kapak sayfasından sonra içi bir tabancanın yerleştirilebilecek şekilde oyulmuş bir görüntü yer alıyor. Üçüncü karede de tabancanın kendisi oyulmuş kısma yerleştirilmiş. Altındere, çalışmasının esas esprisinin kapitalizmin yapısal krize girdiği andan itibaren (Son olarak Türkiye’de İşbankasının Kapital’i basımını gerçekleştirmesi gibi) Kapital’i bir silah gibi başvuru kaynağı olarak kullanılmasına dayandırıyor. Başka bir özelliğinin de 80 öncesinde kimi solcuların silahlarını kapitalin içinde sakladığı rivayeti üzerine.
Bir başka çalışma da Şener Özmen’e ait. Daha önce çok sayıda video art ve fotoğraf çalışmalarıyla dikkat çeken Özmen’in, “sus” ve “bayrak” çalışmaları yer alıyor. Sus çalışmasında, bir kuyunun başında takım elbiseler içinde yüzü koyu uzanan bir kişi duruyor. Sağ eliyle “gelmeyin” dercesine dur ihtarı çekmesi, sol eli ile de kuyudan aşağı bakarak “sus” işareti yapması, toplumsal belleği eşeleyen bir çok soruyu aynı anda sordurtuyor-sorguluyor. Zamanı ve mekanı belli olmayan bu çalışma, bir yanıyla 12 Eylülün ve devamında bölgede yaşanan kayıpları daha çok işaret ettiğini teslim etmek gerek. Bir çok soruyu beraberinde getiren bu çalışma, bir gerilim alanına işaret ederken sergi için hazırlanmış metinde “gerilim, susturulmaya çalışılanlarla tam orada durmaları sağlananlar arasında eşit miktarda dağıtılıyor. ‘12 Eylül Askeri Cuntası’nı yaşamış bir sanatçının istibdat yıllarına gönderdiği el işaretleri, uzun yıllar işaret diliyle konuşmaya çalışan bir topluma kayıyor yavaş yavaş…”
12 EYLÜLÜN KARA FİLMİ
Bir başka çalışma da Bengü Karaduman’ın “sessiz kelimelerin yerine” isimli video enstalasyonu. Bu çalışma darbeden sonraki kuşağa pek görünür olmayı arzulamayan bir geçmişi ele alıyor. Darbeyi ortaya çıkaran koşullardan darbe sürecini ve sonrasında ortaya çıkan ürünleri siluetler halinde yeniden meydana getirerek kronolojik bir kara film olarak izleyici karşısına çıkıyor.
Bir başka önemli çalışma da MSGSÜ Toplumsal Hafıza Gurubu’nun yapmış olduğu 12 Eylül ile ilgili yapmış oldukları 250 görüşmenin ses kayıtlarını sergiye taşınmış olması. Hafıza Gurubu aynı çalışma kapsamında Darbe ile ilgili haberlerin bir araya getirildiği bir de “Türkiye’nin sesi” isimli gazete çıkarılmış. Aslı Çavuşoğlu da, Kürtlerin pek alışık olduğu yasak kelimeler konusunda bir iş çıkarmış. Çavuşoğlu, darbe sonrası TRT tarafından yasaklanan 205 kelimenin 191 ile şarkı besteliyor. Repçi Fuat’ın sesi ile de sözcükleri bir albüme dönüştürerek plak yoluyla ziyaretçilere ulaştırıyor sergide. “Tanklove” videosu ile Köken Ergun, Danimarka’nın küçük ama zengin bir kasabasına bir tank dolaştırarak, kasaba sakinlerinin tepkilerini ölçüyor. Sergi Diyarbakır Sanat Merkezinde 12 Ekime kadar görülebilir.
Ali Rıza Kılınç (Diyarbakır/EVRENSEL)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder