13 Mayıs 2011 Cuma

Outlet nereye uçuyor? CEM ERCİYES@Radikal

Bir genç sanatçının ağzından duymuştum, “Lale devri çocuklarıyız biz...” diye. Bolluk-bereket döneminin bir sanatçısı olduğunun farkındaydı. Türkiyeli sanatçıları el üstünde tutan uluslararası sergiler ve bienaller, burslar, genç sanatçı iştahı içindeki galeriler, müzeler ve tabii ki koleksiyoncular... Genç bir sanatçı için hayat belki de hiç olmadığı kadar kolay, fırsatlar bol. Peki bu “Lale devri daha ne kadar sürecek?” Soruya, aynı sanatçı şu şahane cevabı verdi: “Biraz tarih bilen, her bolluğun ardından yokluk döneminin geldiğini bilir. Olsun, önemli olan üretmek; gerekirse kabuğumuza çekilir, biraz daha küçük yaşarız olur biter.”
* * *
Tophane’deki Outlet galerinin vitrininde şimdi ‘Kiralık’ yazıyor. Civardaki genç galerilerilerin öncüsü olan Outlet kapandı mı? Evet, kapandı.
2008 yılında burada açılan Outlet’in adı, zaten her şeyi anlatıyordu. Tıpkı temsil ettiği ve edeceği sanatçılar gibi biraz ironik, biraz kendinden emin. Yurtdışında kendini kanıtlamış sanatçıları, biraz da içeride göstermek, mümkünse piyasayla tanıştırmak, galerisi olmayan sanatçıları vitrinine taşımak gibi bir işi üstlendi.
Galeriyi kuran Azra Tüzünoğlu’nun kocası Halil Altındere, 90’larda kendini gösteren ve günümüz sanatı için buzkıran gibi ilerleyen bir grup sanatçının ele başlarından. Yerleşik sanata karşı çıkan, işleriye uluslararası sergileri gezip duran ama kendi ülkesinde birkaç kurumsal galeride görünebilen bir sanatçı grubu var. O sanatçıların bazısı zamanla kendi yolunu çizdi, bazıları ise ancak 2008’de Outlet’de yeni izleyicilerle buluşabildi.
Sadece Halil Altındere sergilerinin sanatçıları değil tabii, Outlet yenilikçi bir resim anlayışını benimseyen, video, enstalasyon ya da farklı teknikleri deneyen birçok genç sanatçının yer aldığı sergiler açtı. Üç sezonda 62 sanatçının işlerini sergilemişler. Yirmiden fazlası ilk kişisel sergisini burada açtı. Üstelik içlerinde İstanbul dışından yani İzmir, Ankara, Diyarbakır, Antakya, Mardin, Gaziantep gibi kentlerden sanatçılar da var. Nilbar Güreş, Nevin Aladağ, Şener Özmen, Fikret Atay, Servet Koçyiğit, Cengiz Tekin gibi son yıllarda sergi ve bienallerin gözdesi olan, müze koleksiyonlarına giren tanıdık isimler de bu sanatçılar arasında.
Outlet, Tophane’ye taşınan ilk galeriydi, ardından başkaları da geldi ve burada ‘genç kadınların yönettiği’, alternatif sanatçıların yer aldığı bir galeriler bölgesi oluştu. Bir gün, Tophaneli bıçkınlar bu galerileri basınca, herkes onların varlığından haberdar oldu ki, bu ayrı ve acıklı bir hikayedir, geçelim.
Tophane galerilerinin belki de tümü aslında bir arayışın ürünüydü. Diyarbakırlı sanatçı Şener Özmen’in yeni çıkan sanatçı kitabında da sözü edilen ‘düşük çözünürlüklü hayatlar’ DVD teknolojisine geçiyordu. Outlet sadece Tophane’ye dükkan açarak değil, bu sanatçılar için bir arayışa girip olumlu sonuç alarak öncü oldu. Bu arayış, bildik resim-heykelin dışında işler yapan güncel sanatçıları galeri ortamına taşımaktı. Yani sanatçıların hem daha fazla ‘görülebilir’ hem de ‘alınabilir’ olmasını sağlamak. Sanatçıların ve yaptıkları işlerin yaşayabilmesi için bir zorunluluk... Bu süreçte bazı desenlerin, kolajların kendi aykırılıklarını yitirdiğini, ‘ticarileşme’nin komplikasyonlarını da gördük... Ama sonuçta sadece yeni bir sanatçı kuşağı değil yeni bir koleksiyoncu kuşağı ve tarzı da Tophane yokuşlarında doğdu.
* * *
Outlet için yazının başında ‘kapandı’ dedim; aslında bu bir kapanma değil, ‘yenilenme’. Galeri, dükkan sahibinin çıkarttığı sorunlardan uzaklaşmak isterken, her şeyi yenilediği bir başka sürece girmiş. Şimdi Tophane’den uçuyorlar. Sıraselviler Caddesi’nde kendilerine ait yeni mekanlarında yeni bir isimle çalışmaya koyulacaklar. Daha büyük boyutlu işler, daha kalabalık sergiler, daha iddialı organizasyonlara hazırlanıyorlar. Uzun yıllar kullanabilecekleri, birikimlerini geleceğe taşıyacakları, ‘Lale devri’ bitse de ayakta kalacakları bir yapılanma içindeler.
2000’lerin güncel sanatı başka bir kıvam buluyor. Ve Outlet ekibi yine bunun öncüsü olacak gibi görünüyor.
Foto: Gültekin Tekin&Bashir Borlakov

12 Mayıs 2011 Perşembe

OUTLET@VIENNAFAIR 2011





Artists: Fikret Atay, Burak Delier, Bengü Karaduman, Servet Koçyiğit, Şener Özmen, Cengiz Tekin.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

OUTLET@VIENNAFAIR 2011

Europe’s only international trade fair for contemporary art focusing on Central and Eastern Europe takes place for the 7th time in 2011 and is attracting an ever increasing group of fans. This includes private and institutional art collectors, curators, museum directors, gallery owners, artists, critics and people generally interested in art.

Over the past 2555 days the VIENNAFAIR has also developed into an influential springboard for galleries and artists from Central and South-Eastern Europe looking for success in the international art world.

Over 120 renowned galleries from more than 20 countries have been selected by an international committee to showcase their contemporary art work in several areas of fine arts: painting, graphic art, sculpture, photography, media, installation and performance.

An attractive schedule of side events including panel discussions, fascinating museum presentations, art colleges, media and intriguing tours all contribute to make the VIENNAFAIR a great experience for every participant. Moreover, Vienna will be offering complementary opportunities such as access to museums and collections, gallery tours, viewing sessions, parties and top musical features.

Outlet Gallery mit Fikret Atay, Bengü Karaduman, Burak Delier, Servet Koçyiğit und Şener Özmen

ViennaFair 2011

5 Mayıs 2011 Perşembe

Şener Özmen @ YES, WE DON'T


Yes, We Don't
exhibition from 20 may to 14 aUGUst 2011
Opening: thUrsday 19 may 2011 at 6.30 pm
press trip: thUrsday 19 may 2011
press Visit at 11am
Curators:
Joël Benzakin, independent curator based in Brussels
Nathalie Ergino, director of the Institut d’art Contemporain
Institut d’art Contemporain, Villeurbanne/Rhône-Alpes FR

Artists:

Bernard Bazile, Simona Denicolai & Ivo Provoost, Vaast Colson, François Curlet, Jos de Gruyter & Harald Thys, Jeremy Deller & Alan Kane, Francesco Finizio, Richard Hughes, John Knight, Ahmet Ogut, Sener Ozmen & Erkan Ozgen, Julien Prévieux, Michael Rakowitz, Santiago Sierra, Javier Tellez, Carey Young


Yes, we don’t is a paradoxical affirmation, a suspended ‘No’ that openly assumes its absence of illusion and destination. It is not the resistance of Bartleby who with the famous phrase ‘I would prefer not to’ neutralised reality to upset the norms. Yes, we don’t is more a playful and transgressive attitude, sometimes skirting the absurd, the slogan of a posture in which suspension is affirmed before a decision about possible destinations and measurement of the amplitude of its reception…


Yes, we don’t is formulated in an unprecedented multipolar, virtual and globalised period, imprinted with the acceleration—without limits and without reference points—of data pertaining to both the media and economics and to science and culture. Our perception of time is therefore dislocated, precipitated and tense. Time is no longer a homogenous notion but fragmented in the relation of the subject to the world and in the complex relationships that we have with the real.


How can we interact with our times? Is it still possible? What are the means available, if not upsetting then at least occupying and infiltrating the present? Is still possible to talk in terms of territories that are neither those of particularism nor the abstract space of globalisation, nor above all those of general support of the politically correct?

The artists assembled in this exhibition centred on the works of Bernard Bazile and Simona Denicolai & Ivo Provoost focus on infiltrating systems, occupying zones of temporary actions and inflecting the process of certain realities. The point today is less that of condemning and documenting than of marking a critical space and organising the appearance there of multiple forms of insubordination.

The ‘public thing’ (political and economic power, the street and daily life, the world-wide web and the media) is thus material for transformation, ingestion, deviation, transcoding, individual and collective micro-actions and so forth. More than a support for credulous involvement, language
is used as a transverse tool at the service of absurdity and desired ambivalence.
Combining energy and irony, these artists weave subtle strategies that, while they affirm—‘Yes’—, display a degree of negativeness—’we don’t’— clearly showing their subversion, now, and quickly!

30 Nisan 2011 Cumartesi

26 Nisan 2011 Salı

ŞENER ÖZMEN@STUTTGARTER ZEITUNG

Die Verhältnisse zum Tanzen bringen
Artikel aus der STUTTGARTER ZEITUNG vom 23.04.2011

Ausstellung Das Stuttgarter Künstlerhaus zeigt Werke von Nevin Aladag und Sener Özmen. Von Dietrich Heißenbüttel
Stürzt sich da einer zum Fenster raus? Nein, es ist nur ein Anzug, der kopfüber aus der vierten Etage des Stuttgarter Künstlerhauses hängt, das jetzt eine Ausstellung mit Werken zweier türkischer Künstler zeigt.

Oben im Künstlerhaus angekommen, blickt der Betrachter dann zunächst in einen Rückspiegel: "Can we live together like a melody" steht darauf geschrieben - eine Liedzeile. Musik, öffentlicher Raum und die sozialen Beziehungen: in diesem Kräftefeld bringt Nevin Aladag die Verhältnisse durcheinander. Sie lässt Spielzeug-Straßenkreuzer tanzen, hängt eine ramponierte Discokugel über eine Gitarre oder fotografiert ein Schlagzeug im Schneeregen. Für das Video "Hochparterre" hat sie Bewohner der Naunynstraße in Kreuzberg befragt. Deren Antworten mimt aber immer ein- und dieselbe Schauspielerin, auch wenn die Stimme in Realität einem schnoddrigen Berliner Bass gehört. In "City Language" lässt die in Stuttgart aufgewachsene Künstlerin die Stadt Istanbul selbst auf Instrumenten spielen: Tauben picken auf einer Baglama herum, ein Tamburin fährt Wasserski, Klanghölzer poltern eine Treppe hinunter, eine Flöte, aus dem Autofenster gehalten, macht von allein Musik.

Die Zurna taucht auch bei Sener Özmen, dem zweiten Künstler der Schau, wieder auf: In einem von vier Videos mit enigmatischen Schlüsselszenen aus dem Leben des kurdischen Künstlers, die er mit Cengiz Tekin gedreht hat, laufen zwei Musiker über ein Feld. In einem anderen tritt ein älterer Mann auf eine Terrasse in Diyarbakir und applaudiert - im Ernst oder voll Ironie? - der Stadt. Einen zuweilen grimmigen Humor beweist Özmen durchaus, wenn er sich selbst als Supermuslim darstellt, der sein rotes Mäntelchen als Gebetsteppich auslegt. Oder wenn er vier Männer beim Fahnenappell zeigt, die vor lauter Hochstarren eine Halsstütze tragen müssen. Aber er übt auch bittere Kritik in einer Arbeit im Zentrum des Saals, der man sich schon akustisch nicht entziehen kann: Zwei Mädchen singen eine kurdische Volksweise, gestört von der türkischen Nationalhymne. Zusehends verunstalten blaue Flecken und blutige Nasen die Kindergesichter.

Özmen lebt in der überwiegend kurdischen Stadt Diyarbakir, er weiß, wovon er spricht. Als Künstler hat er es dort doppelt schwer. Özmen ist auch Autor - einige Exemplare seiner Bücher liegen in einer Vitrine bereit, darunter ein interessantes Ausmalbuch. Ein anderes Werk hat das Künstlerhaus anlässlich seiner ersten Einzelausstellung in Deutschland neu aufgelegt. Es handelt von einem gewissen Abdülbaki, der die britische Skandalkünstlerin Tracey Emin entführen will. Özmen schreibt auch auf Kurdisch und übersetzt hin und her - in der Türkei ein Politikum, für den Künstler ein Weg, sich mit seiner Umgebung auseinanderzusetzen. Einen hochfliegenden Entwicklungsplan für Südostanatolien ironisiert er mit einem Spruch des Philosophen Heraklit, der gesagt hat: "Man kann nicht zweimal in denselben Fluss steigen" - und auf Özmens Foto steht ein Mann in den Fluten des Tigris, dahinter am Ufer ein Römer.

Auch für Nevin Aladag wäre die Zuschreibung als "türkische Künstlerin" viel zu einfach, wie die Künstlerin selbst deutlich macht, indem sie Orientteppich-Muster zu einem Baseballfeld zusammensetzt.

Bis zum 29. Mai im Stuttgarter Künstlerhaus

in der Reuchlinstraße. Geöffnet Mittwoch bis Sonntag von 15 bis 19 Uhr.

BİR ŞENER ÖZMEN KİTABI/A ŞENER ÖZMEN BOOK


A ŞENER ÖZMEN BOOK / BİR ŞENER ÖZMEN KİTABI
Art-ist
Contemporary Art Series-12, Artist Book-4
Güncel Sanat Dizisi-12, Sanatçı Kitabı-4
Editor–in-chief / Genel Yayın Yönetmeni
Halil Altındere
Series Editor / Dizi Editörü
Süreyyya Evren
Writers / Yazarlar
Evrim Altuğ, Ali Akay, Süreyyya Evren, Barbara Heinrich, İz Öztat, Azra Tüzünoğlu
Design / Tasarim
Future Anecdotes Istanbul
Coordination / Koordinasyon
İz Öztat
Translation / Çeviri
Yiğit adam, Ogün Duman, Emre Eren
Proofreading / Redaksiyon
Yiğit Adam (Eng-Tr)
Suppotter / Destekleyen
Foundation for Arts Initiatives, NY

23 Nisan 2011 Cumartesi

Şener Özmen Book Launch@ Cezayir

Ateşin Düştüğü Yer@Milliyet Sanat (Evrim Altuğ)

Hangi Cennet, Hangi Cehennem@Milliyet Sanat

ŞENER ÖZMEN SOLO SHOW@KUNSTLERHAUS STUTTGART



ARTISTIC DIALOGUES I: Şener Özmen and Nevin Aladağ
Exhibition
April 21, 2011 - May 29, 2011
ARTISTIC DIALOGUES I
Şener Özmen: The Story of Şener Özmen
Nevin Aladağ: Back to First Position
“The Story of Şener Özmen“ is the first solo show in the twenty one year artistic career of Kurdish artist Şener Özmen. This will be presented alongside the first monographic exhibition from Nevin Aladağ in her hometown Stuttgart, “Back to First Position“, bridging different cultural climates and challenging current political representations.
Both solo shows opening on Wednesday, April 20, 7pm, are presented within the framework of ARTISTIC DIALOGUES, a series of solo exhibition projects at Künstlerhaus Stuttgart that bring interrelated contexts, parallel discussions, and juxtaposed ideas together through diverse artistic practices.
Diyarbakır-based Kurdish artist and writer Şener Özmen’s work is shaped within the geopolitical reality of South Anatolia, where he lives and works – not only as an open critique of state violence and militarist regime, but also as loose diary of resistance and imagination.
Özmen’s video, literary and photography works deal with the problematic nature of taking critical positions against centralizations of power at the periphery. In relation to the city context of Stuttgart, the exhibition aims to develop a retrospective look at his work and regenerate some of his previous pieces. For instance, “The Story of Tracey Emin”, his artist book from 2000, is reissued in collaboration with Stuttgart based artist-book publication collective, Edition Taube.
As a cultural observer with an artistic eye, Berlin based artist Nevin Aladağ investigates human settings and develops non-narrative stories, conceptual interactions and performative interventions. She is interested in the conditions of communal living, sharing spaces, musical elements and rituals that connect people.
Aladağ grew up in Stuttgart until her early twenties before attending the Munich Art Academy. Aladağ’s first major solo project in her home town brings together a compilation of ideas, which return to Stuttgart, where they were first created or have their roots promising its title.
Both solo projects from Şener Özmen and Nevin Aladağ share conceptual grounds by challenging the ways of looking at culture and identity. Both practices focus on the individual positions pointing at the social realities behind territories, categorizations and partiality.
Through their practices brought together in a parallel show, stories from Kurds in Turkey or Turks in Germany, music from Istanbul and Diyarbakir’s landscape as well as two different styles of humor and irony will crash into each other.
Halil Altındere ile Söyleşi / Interview with Halil Altındere
Nazlı GÜRLEK

BURAK DELİER@CUMHURİYET( DENİZ ULKUTEKIN)

Reflecting reality, system: An analysis of a Delier exhibition@Hürriyet Daily News (Hatice UTKAN)

Until April 23


According to the German philosopher Martin Heidegger, a work of art gives an audience a starting point (punchline) to think about the “reality” and the “thing,” because Heidegger considers the reality of art as “the coming of reality.” The concept of “approaching reality” occurs in the work of art.

Not every work of art reflects reality onto the audience. Hence, the fine line between the “hard-boiled realism” and the sense of humor in artwork is something hard to create.

However, Burak Delier, a Turkish artist, succeeds when reflecting the sense of his work of art to the audience, without using the hard-boiled realism and with sense of humor.

His new show at Outlet Gallery first amazes the audience when they enter the gallery. Do not expect to see large installations or paintings or video work. Delier carried Outlet’s office to the entrance and changed the place where the office staff works.

In fact, by doing this, Delier tries to reflect the problems that working people deal with everyday. He starts with questioning the lives of people who work in large buildings. There are no borders between work life and social life. It is possible to work, to dine and do sports all in the same building. Carrying the Outlet Gallery office to the entrance reminds audiences how the capitalist system transforms the working and social lives of people.

However, Delier not only draws attention to the capitalist system and its deficiencies. What artist tries to reflect is the harsh environment of the working life or how to survive in it. Like his other works, once again Delier “presents” another detailed work.

Like all of his works, he emphasizes his work with documents. Delier searches for “qualifications or required skills” in the job applications and discovers some of the qualifications are particularly very popular, such as being presentable, can work in flexible working hours, easy to communicate, have the ability to analyze, be dynamic and ambitious, etc.

Delier removes the boundaries between working and social life. This is a kind of a questioning the system for Delier. The required skills, which job applications require are the qualifications that everyone or every artist should have. So, can we say that an artist is also a part of the corporate system? Where do artists stand in a corporate life? This may lead us to Adorno’s essay titled “Schema of Mass Culture.” In “Schema of Mass Culture,” Adorno says the commercial character of mass culture causes the difference between culture and practical life to disappear. Delier criticizes the situation by removing the boundaries and borders between the practical life and corporate life. So the system leads a no boundaries or no borders situation in people’s lives. In this scene, human beings look for a moment of independence. But this moment is lost in the process, writes Adorno. (Theodore Adorno, Culture Industry, “Schema of Mass Culture)

This approach can be analyzed in his other work titled “We Will Win.”

Delier first starts from an intervention that he held in 2008 titled “We Will Win.” However, he does not stop there, Delier makes the audiences face up to “criticizing and questioning the artwork.” Once again he does it very professionally by using a large survey.

His intervention “We Will Win” is a site-specific intervention among the Shijhou Tribe. His project stands at the center of controversial plans to dismantle housing on an area of land that has been flooded by typhoons. It has been proven that this site has been flooded three times in the past 30 years due to a simple defect of blocked gutters.

Delier gathered with the people from the village and prepared a large banner that had “We Will Win” written on it. He tries to arouse awareness to how society lives.

Later on at a 2010 biennale Delier expanded his project and he published a booklet on testing both “We Will Win” intervention and revealed the questions that face the culture industry.

Delier starts from a question: “Is it possible to provide critique at an art biennale?” He thinks that there is no simple “yes” or “no” answer to the question.

“On the contrary, to say yes or no – accepting the system unquestioningly or carrying romantic attitudes of escapist rejections – forms the very obstacle to being critical. Whereas criticism is only possible in an area where absolute judgment is delayed,” writes Delier in his text that appeared in We Will Win survey catalogue at Taipei biennale in 2010. (Translated by Michael Ziya Dikbaş, published by Taipei fine arts museum)

In the survey Delier asks questions such as, do you agree that art should be a critical power? What is the most important thing in an artwork?

With these questions Delier also emphasizes how an artist exists in society or haw he or she can exist in the society. In the book published by Taipei Fine Arts Museum, Delier writes that he believes an artist, as a distinct subject that we can validly call “an artist,” no longer exists. In this day and age, it is only within the art market that the artist subjects can survive – if you call it a life.”

Another important work of Delier might be the “Parkalynch” product that he by himself produced. As an artist, Delier not only creates art, he also produces products and works with research companies to evaluate how this product’s feedback returns to the market.

By doing this, Delier not only criticizes the system, he also draws attention to how things work in the system, because Delier is not an artist who screams like he is against something or against a thought or system. He prefers to show the audiences why he is against or in favor of using documents of paper, with research and with utilizing lots of facts and figures.

In his work titled “Parkalynch,” Delier’s product of the same name and is the debut product by his imaginary corporation called “Tersyön,” is evaluated by a research company.

“Parkalynch” is clothing designed for protection against lynch attacks and it is resistant to stones, sticks, batons and punches. The project deals with the process of carrying out feasibility research at the imaginary corporation “Tersyön.”

His installation is composed of three zones. Two zones feature looping videos and the third one is a meeting-room like space that is separated by glass walls in which the data gathered through the research is presented. The audio can only be heard in this room through earphones.

One of the videos (Field) is compiled from the “in-depth interviews” which is a starting point of the market research.

The other one (Meeting) is realized in a “focus group” room with a participation of business professionals.

Delier succeeds to carry the perception of art to another level with his projects. The project says that the art is not a part of our current entertainment culture. It is something more. Delier questions the perception of art in the human mind and discovers a new dimension in it. He not only questions the art and the place of an artist in it, he also tells us he discovered something new in art and that’s why he names his show as “I slowly came to discover that it is more meaningful and subversive to engage in experimental investigations of art than create some self-contenting, easily commoditized anarchist gestures.”

After seeing the exhibition, understanding his “raison d’ être,” it becomes meaningful to understand what drives Delier to create these art projects.

BURAK DELIER@ TODAY'S ZAMAN (Rumeysa Kiger)



A challenging show by contemporary artist Burak Delier exploring the overlaps and disconnects of capitalism and contemporary artistic practices is currently on display at the Outlet//Independent Art Space in İstanbul’s Tophane neighborhood.

Delier’s show, titled ‘I slowly come to discover that it is more meaningful and subversive to engage in experimental investigations on art than carrying out some self-content, easily commoditized anarchist gestures,’ runs until April 23 at Outlet

The first thing that strikes the visitor in this show is the alteration of the usual business and exhibit spaces in the gallery in a performance piece titled “At Work.” Delier brings the office together with the people working in it to the entrance of the gallery while converting the office space on the second floor of the building for one of his art projects.

According to Delier, art appreciation was traditionally recognized as a leisure activity that one engaged in after work or on weekends. “These were the times during which people enriched and cultivated themselves. In the contemporary world, however, the conditions of business life changed drastically with the emergence of home offices and irregular working hours. Leisure time was transformed into a part of production and, accordingly, leisure time activities became values people put on their resumes. Normally in this gallery, the second floor is the working area and downstairs houses the display areas. When I brought upstairs downstairs, the activities in this working area became a performance itself,” the artist explains in an interview with Today’s Zaman.

Reflecting the ways in which the business and art worlds are intertwined, the performance is connected to a workshop titled “Required Skills” conducted by the artist on the basis of the idea that an individual markets himself or herself as a product or label in the contemporary world just like an artist. The participants in the workshop attempted to find out whether the profiles of artists overlap with the profiles of potential employees by analyzing the qualities cited in 100 randomly chosen job advertisements.

Selling overall performance in life

Delier emphasizes that today not just artists, but every single person must perpetually improve themselves. “What one sells today is not just a service, but also his or her overall performance in life. In this sense, there is a major overlap between art and capitalism because this has been the case in the art world from the very beginning, anyways. The persona has always been very significant. Of course, the work has also been very important, but the performance of the artist has always been the determinant,” he says, adding that conditions in the business and art worlds have a profound similarity in terms of being creative and critical and offering flexible work hours.

Another thought-provoking work in the show is an installation consisting of three parts: two videos showcasing the feasibility research steps of a product titled “Parkalynch” that Delier produced in 2007 for the 10th İstanbul Biennial and a meeting-room-like space separated by glass walls in which the outcomes of the research are available to the visitor. “Four years ago, I founded ‘Tersyön,’ which is an imaginary corporation that produces a special jacket that protects the owner during mob attacks. In 2007, Turkey witnessed several mob attacks against various groups. My initial aim was to offer a debate through ‘consumption democracy’ by making such a product. This time, I am showcasing the feasibility research, how the slogan for the product is determined, how it is designed, how the market research is conducted. I wanted to give visibility to these kinds of processes,” Delier notes, pointing out that in the contemporary world production is not enabled through workers in factories, but through many other production methods. “All of the individuals working in the social sciences have become a tool of capitalism. I aimed to show all these mechanisms and how contemporary capitalism operates subtly,” he explains.

Finally, on the second floor of the gallery, the artist exhibits the questionnaire, the book and other materials of the production process of his work “We Will Win,” which he produced for the Taipei Biennial. In 2008, Delier conducted a site-specific work in a small village that is facing an ongoing urban renewal process. In collaboration with the residents of this area, the artist produced a large banner on which the words “We Will Win” were written. In the current show, however, he is investigating what kind of an effect this work created at the biennial through the responses to the piece by managers, artists, curators, audience and staff.

Delier’s show, titled “I slowly come to discover that it is more meaningful and subversive to engage in experimental investigations on art than carrying out some self-content, easily commoditized anarchist gestures,” will run through April 23 at Outlet.

Delier has also contributed to the “Where Fire Has Struck” exhibition, which marks the 20th anniversary of the establishment of the Human Rights Foundation of Turkey and runs until April 22 at the Depo art space in Tophane.

BURAK DELIER@RADIKAL (Bu 'parka'yı alır mısınız?/AYŞEGÜL SÖNMEZ)


SERGİ
Burak Delier’in sergisi, 23 Nisan’a kadar Outlet’te


Sergi, “Kendinden memnun, kolayca metalaşabilen anarşist jestlerde bulunmaktansa, sanat üzerine deneysel araştırmalar yürütmenin daha anlamlı ve yıkıcı olabileceğinin ayırdına varıyorum” başlığını taşıyor. Delier’in bu kendini fazlasıyla ifade eden sergi başlığına sanatı tanımladığı şu iddialı ama içten sözleri de eklemeli: ‘hayatı daraltan güç politikalarının karşısına konabilecek, ihtiyacımız olan alanı bize açabilecek bir güç’. Delier bu uğurda öncelikle galeriyi bir ofise çevirmeye karar vermiş. Ve galeri çalışanlarının asma kattaki çalışma düzenini bozarak onları galerinin girişine sevk etmiş. Mekânın aşağı katında yer alan yerleştirmesi için daha önce 10.İstanbul Bienali’nde gösterilen işi Parkalinç’ten yola çıkmış. Bireyleri protestolardan koruyan Parka-Linç’i bir ürün olarak piyasaya sürmek için bir seri araştırma yaptırmış. Araştırma için gerekli kullanıcı hedef kitlesini temsil eden bir grup gerçek insanla ve böylesi ürünler için strateji geliştiren gerçek bir şirketle çalışmış.
İki ayrı ekranda, filmlerde tanığı tespit etmek için kullanılan görünmez camları anımsatan camların ardında, Parkalinç’i kullanıcılarının ürünle ilgili sohbetleri ve bu ürünü kullanacak olanlara stratejistlerin sorduğu sorulardan oluşan sorgusu yer alıyor. Bizler de kulakları takıp bu konuşmaları dinleyebiliyoruz.
Ürün bir cips ya da meyveli yoğurt olmayıp protestolarda geçen zorlu anlarınızda sizi koruyacak bir parka olunca, kullanıcılar Türkiye’nin muhalif, eylemci kanadını oluşturuyor. Camın ardındaki diyaloglarda onlardan birinin Cumartesi annesi, diğerinin Kürt bir muhalif öğrenci olması doğal. Stratejistlerle konuşan bu örnek gruptan genç kadının eylemlerde çanta taşımaktan yorulduğunu, Parkalinç’in bol cepli olmasının bu anlamda bir avantaj olduğunu belirtmesi de öyle. Marka yetkilileri aslında izleyici onu dinlesin diye kendi aralarında konuşan örnek tüketici grubun yaşadıkları şiddet deneyimlerinden ilk ve son coplarından, işkenceden bahsetmeleri, bunu piyasaya çıkacak bir ürün için konuşuyor olmaları gerçekten serginin en kilit anlarını oluşturuyor.

Sanatın ne olduğu araştırması
Bu kilit, ‘hayatı daraltan güç politikalarının karşısına konabilecek, ihtiyacımız olan alanı bize açabilecek bir’ anahtar olabilir hakikaten. Delier’in yaptığı bu piyasa araştırması pekala bugün sanatın ne olduğunun araştırılması anlamına geliyor. Piyasaya bol bol ürün veren bir piyasanın değerlerini de aşındırmaktan geri durmuyor.

Burak Delier@Cite Des Arts(Paris)

Cité Internationale des Arts Türkiye Atölyesi Seçici Kurulu, Mayıs-Ağustos 2011 döneminde misafir sanatçı programına katılacak sanatçıyı belirledi. 2011 yılında Cité des Arts'ın ikinci konuğu Burak Delier oldu.
Mayıs-Ağustos 2011 döneminin konuğu olan Burak Delier, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde lisans, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde de Sanat ve Tasarım programında yüksek lisans çalışmalarını tamamladı. İstanbul'da yaşayan ve çalışmalarına burada devam eden Burak Delier'in eserleri, 10. İstanbul Bienali'nin yanı sıra Almanya, İtalya, Yunanistan, Tayvan, Fransa ve Lübnan'da sergilendi.
Fransa'da Türkiye Mevsimi Görsel Sanatlar Koordinatörü Çelenk Bafra ile mevsim kapsamında "Entre-Deux" başlıklı bir sergiye imza atan SİMİT Derneği Başkanı Banu Dicle'nin geliştirdiği "Türkiye Atölyesi" kapsamında yirmi yıl boyunca Türkiye'den sanatçılar, Cité des Arts'ta kendilerine tahsis edilen atölyede yaşama, üretme, özel atölyelerden yararlanma ve yapıtlarını sergileme fırsatı buluyor. Cité des Arts'ın 4. katında yer alan 40 metrekarelik stüdyo, iki kişilik yatak odası, mutfak, banyo, sanatçı malzemeleri için mini depo ve atölyeden oluşuyor.
2019 yılına dek kesintisiz devam edecek misafir sanatçı programından yararlanacak sanatçılar, 7 kişilik seçici kurul tarafından belirleniyor. Misafir sanatçı programına davet edilecek sanatçıların seçimi, İKSV Yurtdışı Projeler bölümü koordinasyonunda, açık çağrı sistemiyle yapılıyor. Gelen başvurular arasından, her yıl 3 sanatçı, Ocak-Nisan, Mayıs-Ağustos, Eylül-Aralık olmak üzere 4 aylık dönemlerde misafir sanatçı seçiliyor. Yılda 3 kez yapılacak açık çağrı sonucunda seçilen sanatçılar, İKSV web sitesinden duyuruluyor.
Eylül-Aralık 2011 dönemi misafir sanatçı programına katılım için başvuru tarihleri daha sonra açıklanacak. Programa daha önce başvuru yapmış sanatçılar, yeniden başvuruda bulunabilecekler. Başvuru süreciyle ilgili ayrıntılar için İKSV web sitesini takip edebilirsiniz.

TOPHANE ART WALK@TIME OUT ISTANBUL



FIKRET ATAY@THE PROMENADE GALLERY

HAMRA ABBAS@BBC

Hamra Abbas@BBC

BURAK DELIER@ART UNLIMITED




SENER OZMEN&HALIL ALTINDERE@MIRAGENS(RIO+SAO PAOLO+BRAZIL)

ARANAN NİTELİKLER WORKSHOP@OUTLET(17MART 2011)





SANATÇI Burak Delier, ilk kişisel sergisiyle İstanbullular’ın karşısına çıktı.
Borusan Holding CEO’su Agah Uğur ve Hipotez Araştırma’nın sponsoru olduğu sergi, Tophane’deki Outlet Galeri’de 23 Nisan’a kadar gezilebilecek. Sergide yer alan en dikkat çekici karelerden biri Taipei’de çekilen bu fotoğraf. We Will Win (Biz kazanacağız) afişiyle meydan okuyan köylüler, İstanbul’un yeşiline saplanan kaçak yapılaşmaya o kadar çok benziyor ki, bakmadan geçemedik. Yıllardır doğayı amansızca yakıp yıkan insanoğlu ‘Kazandık’ diye düşünürken aslında kimin kazandığı hala belirsizliğini koruyor. Kaybeden ise sadece yeşile hasret gelecek kuşaklar oluyor.

BURAK DELİER@SIZE MAG.


BURAK DELİER@XOXO


BURAK DELİER@MİLLİYET SANAT


Ateşin Düştüğü Yer@DEPO

"Ateş düştüğü yeri yakar ve biz ateşin düştüğü yerdeyiz" diyerek açılışı yapılan "Ateşin Düştüğü Yer" sergisi, insan hakları ihlalleri konusunda toplumsal belleği canlı tutmayı ve hakikatle yüzleşme sürecine katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) 20. kuruluş yıldönümü dolayısıyla düzenlenen sergi, "Sürmekte Olan Toplumsal Travmayla Baş Etme Projesi" kapsamında Tophane Depo'da geniş katılımlı bir etkinlikler dizisinin ilk adımı.

Gönüllülük esasında düzenlenen bu etkinlikler dizisi kapsamında ayrıca seminerler düzenlenecek, belgesel film gösterimi gerçekleştirilecek ve bir katalog yayınlanacak.

131 sanatçılı sergi

Dün (9 Mart) akşam açılışı yapılan ve 22 Nisan'a kadar sürecek serginin küratörü de yok, sponsoru da. Sergide 131 sanatçının eserleri gösteriliyor. Sergiye ilk adımda istiklal marşını bağıra çağıra okuyan bir çocuğun sesi duyuluyor.

Açılış akşamında ilginin oldukça yoğun olduğu sergide üst katlara çıktıkça yerlerde küçük kurşun kalemleri dikkat çekiyor. Duvarlarda kadına yönelik şiddeti yansıtan gazete küpürlerinden kayıpların resimlerinin sinevizyon gösterimine kadar insan hakları ihlallerini yansıtan pekçok görsel...

Açılışta bulunan TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, açılıştan önce hazırlık aşamasında bulunduğunu, ancak serginin bu boyuta ulaşacağını düşünmediğini söylüyor.

"Vakfın 20. yılı için aldığı en büyük armağan. Dayanışma bambaşka bir şey, bize bunu yaşattıkları için tüm sanatçılara şükran duyuyorum. Umarım bundan sonra iyi şeyleri sergileriz."

Acıya göz katmak

Çoğunun sergide eserleri bulunan sanatçılardan oluştuğu 12 kişilik bir çalışma grubu kolektif bir çalışmayla serginin organizasyonunu üstlenmiş.

Çalışma grubundan Hakan Gürsoytrak, "yaptığımız şey acıya göz katmak" diyor ve var olan bir enerjinin sergi şeklinde ortaya çıktığını belirtiyor ve devam ediyor: İnsan kaybetmekten bıktık, insan kazanmak için oluşturulan bir proje bu...

Sergide "İktidar ve Öteki" isimli video çalışması gösterilen sanatçı Mehmet Öğüt, normalde bu kadar çok sanatçının bir araya gelmesinin problemli olacağını ancak bu sergide hem sanatçılar hem de vakıf üyeleri arasında özverili bir eklemlenme olduğunu söylüyor.

Çalışma grubundan Nurcan Gündoğan, serginin sivil toplum ile sanatçıların bir araya geldiği nadir bir buluşma olduğunu söylüyor.

"Bu buluşmada farklı disiplinlerden insanlar devlet kaynaklı insan hakları ihlalleri üzerine işler sergiliyor. Gelen işler sergiyi yönlendirdi. Sergi için Ağustos ayından beri çalıştık. Tüm organizasyon gönüllülük ve elbirliğiyle yürütüldü."

Travma paneli 19 Mart'ta

19 Mart'ta Toplumsal Travma Paneli yapılacak. Panelde Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim üyesi Dr. Ayşe Betül, Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi Dr. Murat Paker, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Dr. Kerem Altıparmakve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı konuşacak.

Sergi Katılımcıları: A77 Kolektifi, 19 Ocak Kolektifi, Abdo, Ahmet Öğüt, Ali Bozan, anti-pop, Antonio Cosentino, Armağan Pekkaya, Arzu Aydın Deveci, Arzu Başaran, Aşkın Adan, Atıl Kunst, Aylin Kuryel, Azra Deniz Okyay, Banu Cennetoğlu, Barış Doğrusöz, Barış Eviz, BEKS, Berat Işık, Borga Kantürk, Buket Özsoy Güreli, Burak Arıkan, Burak Delier, Burak Karacan, Çağrı Saray, CANAN, Cemil Cahit Yavuz, Cengiz Tekin, Cins, Deniz Rona, Derya Sayın, Dilek Winchester, Dilşat Zulkadiroğlu, Eda Gecikmez, Elçin Ekinci, Emre Zeytinoğlu, Endam Acar, Ender Özkahraman, Erdağ Aksel, Erdal Duman, Erinç Seymen, Erkan Özgen, Erkin Gören, Esat Cavit Başak, Eşber Karayalçın, Evrim Özarslan, Extramücadele, Eyüp Öz, Fatih Pınar, Fatih Tan, Ferhat Özgür, Fikret Atay, Fulya Çetin, Gencer Yurttaş, Gülsün Karamustafa, Ha za vu zu / Hafriyat, Hakan Akçura, Hakan Gürsoytrak, Hale Tenger, Halil Altındere, Harald Naegeli, Harun Antakyalı, Helin Anahit, Huri Kiriş, İlhan Sayın, İnci Furni, İnsel İnal, İpek Duben, İrfan Önürmen, Itır Demir, Juan Botella Lucas, Kadir Çıtak, Kardelen Fincancı, Kemal Gökhan Gürses, Kemal Özen, Korkut Canpolat, Manuel Çıtak / Şebnem İşigüzel, Mehmet Ali Boran, Mehmet Çeper, Mehmet Fahracı, Mehtap Yücel, Memet Güreli, Mehmet Öğüt, Metin Üstündağ, Müge Akçakoca, Murat Akagündüz, Murat Başol, Murat Morova, Murat Tosyalı, Mürüvvet Türkyılmaz, Nalan Yırtmaç, Nancy Atakan, Nazım Ünal Yılmaz, Nazım Dikbaş, Neriman Polat, Nihan Çetinkaya, Nurcan Gündoğan, Oda Projesi, Orhan Cem Çetin, Özgür Erkök, Özlem Demirtaş, Özlem Gök, RAD, Rafet Arslan, Selçuk Fergökçe, Selda Asal, Selim Birsel, Şener Özmen, Şerif Kino, Serpil Odabaşı, Sevil Tunaboylu, Şaban Dayanan, Şevket Sönmez, Suat Öğüt, Süreyya Acar, Tan Cemal Genç, Tan Oral, Taner Güven, Tayfun Serttaş, Turgut Yüksel, Ümit Kıvanç, Vahit Tuna, Veysi Altay, Volkan Aslan, Yasemin Özcan Kaya, Yeşim Ağaoğlu, Yonca Saraçoğlu, Yücel Can, Zeren Göktan, Zeynep Özatalay, Zeyno Pekünlü.

Burak Delier@Le Cool


Burak Delier@Le Cool

İREM TOK@CER MODERN ANKARA


Doğa Cennetse Kent Cehennemdir *

Toplumsal eşitsizliğin yarattığı sınıf farkının, mekan ifadelerinde sunulmasıyla yan yana gelen hayatlar bir tür sıkışma, gerilim ve çatışma yaşamaktadır. Bununla birlikte her mekan kendi sınıfını yarattığı gibi, bu sınıfın işaretlerini, trendlerini, kodlarını içinde taşımaktadır. Birbirinden ayrılma, birbirini dışlama durumunun bir duvarla gerçekleştiği yada mekanın kendisinin bu özerk alanları ...yarattığını söyleyebiliriz. Diğerinden ayrılan ve kapalı bir topluluk formuna dönüşen bu yerleşme türlerinde izole edilmiş yaşamlar kendi iktidarlarını da seçerek, duvarın diğer tarafında kalanlara mesafesini koymuştur. Kent parçalara ayrılmış, ortak alan olarak değerlendirebileceğimiz kamusal alanlar işlevini yitirmiştir. Dolayısıyla kentte lokal alanlar ve bu alanlarda kutuplaşan, birbirinden uzaklaşan topluluklar oluşmaya başlamıştır. Bu ayrımı en basitinden zamanlarının farklılığından görebiliriz. Burada zaman mekanın içine taşınır ve zamanını da belirleyen moda kavramıdır. En yeni olan en ileride olandır. Kapitalizmle ilişkili olan moda kavramı zaman olgusunu kullanarak mekanlara sızar. Böylelikle mekanlar iktisadi bir anlamla ilişkilenir ve temel itici gücünü kazanır. Kentler önceleri birçok değişik coğrafyadan gelen, toplanılan alanlarken şimdi ayrışan ve birbirine temas etmeyen gruplara bölünmüştür. Bu ise kentin oluşumuna çelişkili bir durumu yaratmaktadır. Birbirine bu kadar yakınken uzak olma hali, diğerinin yaşamına kayıtsız kalma refleksini de geliştirmiştir. Kent, içinde barındırdığı farklı ırk, din, dil, kavramlarının üzerinde sınıfsal farka dayalı mekan ayrımcılığıyla tanımlanabilecek yeni sosyal grupları doğurmaktadır. Bu sosyal gruplar mekansal ayrımlarla kendi içlerinde homojen yeni bir kimlikle kentin içinde ayrılmaktadır. Ne zaman ki karşılaşmanın zorunlu olduğu hallerde mekansal olarak ayrımlaşan sosyal gruplarda çatışma da kaçınılmazdır. Charles Baudelaire göre kent doğa gibi hakiki değil sahtedir sunidir; tanrısal değil şeytanidir. Kahramanları da lanetlidir, kötüdür, çirkindir. Doğa cennetse, kent cehennemdir.


Sanatçılar:

Ali Alışır/Ali Kazma/Ali Taptık /Anna Heidenhain/Ayça Telgeren/Başir Barlakov/Burcu Perçin /Cem Sonel/Erdal Duman/Erinç Ulusoy/Ersin Ersinhan/Fırat Engin/Gözde İlkin /Güneş Terkol/Hatice Çiçe/İrem Tok/İrfan Önürmen/Jose M. Rodrigues/Lütfi Özden/Mehmet Ali Uysal /Mümtaz Demirkalp/Mustafa Duymaz/Nejat Satı/Olcay Kuş/Onur Gülfidan/ Serap Öney/Serkan Demir/Şevket Arık/Volkan Aslan/Yaşam Şaşmazer /Zoe Baraton

10 Mart 2011 Perşembe

BURAK DELİER

"Kendinden Memnun Kolayca Metalaşabilen Anarşist Jestlerde Bulunmaktansa, Sanat Üzerine Deneysel Araştırmalar Yürütmenin Daha Anlamlı ve Yıkıcı Olabileceğinin Ayırdına Varıyorum."

Yer: OUTLET
Açılış: 12.03.2011///18:30-20:30
Tarih: 12.03.2011 – 23.03.2011
Adres: Boğazkesen Cad.
Kadirler Yok. No:69
Tophane – İstanbul

Telefon: : 0212 245 55 05

Salıdan Cumartesiye: 10.00 – 18.30

MART 8